Biliyorum yine şaşıracaksın ama bana yazdığın 2.mektubun
üzerinden tam 1 ay geçti, sen Eylül ne çabuk geldi anlamadım derken bak Ekim’e
giriyoruz. Yeni bir ay, yeni başlangıçlar, yeni mevsim, geçtiğimiz aydan kalanlar ve yeni
ayın getirecekleri ile dolu bir gündemimiz mevcut yineJ Senin rotary kulübün, doktora
ve keman derslerin, benim gündemimde “Her seçim bir vazgeçimdir.” felsefesi,
tez için gün saymacalarım, tiyatro sezonu vs derken “to do list” uzadıkça uzuyor.
Artık yeni mottomuz “to date thinking” ve
“to go thinking”.
Benim için 2 köprüsü olan ve hiç kalbi olmayan bu şehirde
yaşayan bir sürü insan arasından sen benim rengimsin. Herkesin aynı zamanda ve aynı anda birbirine
benzediği, saatlik duygu auralarının hüküm sürdüğü bu şehirde sen farklı ve
vazgeçilmeyecek olansın.
Mektubunda büyümekten, yaşlanmaktan, bunlara kafa yormaktan
bahsetmişsin; haklısın bunlar yaş itibariyle bize kaygı veren düşünceler ama
şunu bil ki ileriye doğru acele etmek değilde, ileriye doğru emin adımlarla,
kendini bilerek, fütür, fütür gitmek en güzeli…
Hayatındaki yeni başlangıçların seni hep daha iyiye
ulaştırması, İktisat Doktoru olma yolunda gösterdiğin azmin ilerde seni
kariyerinin doruklarında bir kadın yapması ve bütün bunlara birlikte şahit
olmak en büyük dileğim. Bir araya geldiğimizde üfleyecek mumlarımızın ve
kesilecek pastalarımızın artması artması artması gerekiyor sonuç olarakJ
Sana bir üçlük armağan ederek bu satırları sonlandırmak
istiyorum:
“Dost elinden gel olmazsa varılmaz…
Rızasız bahçenin gülü derilmez…
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez…”
Ne güzel demiş… Ne güzel…
Yani
Sen beni dünyana kendi rızanla davet ettin ve bizim aramızda
oluşan bu kalp bağı hiç eksilmeyecek…
Seni çok ama çok seviyorum.