Gazeteden alıntıdır!
Ölüm yaşamın zıttıdır...
Yaşam ölümün zıttıdır...
Ölümü bilmezsen yaşamı bilmezsin...
Bir gün öleceğini bilmezsen, yaşarken hayatı hırpalarsın...
Hayat hepimiz için bir gün bitecek...
Biteceğini bilirsen, yaşarken sefilleşmezsin...
Büyük acılar, tabii felaketler, depremler, savaşlar, kitleleri oldüren saldırılar, insanlarda "dayanışma" duygusunu uyandırırlar...
Çünkü onlar insana "ölüm"ü hatırlatırlar...
"Ölüm"ü hatırlayan insan, çaresizliğini kavrar...
Çaresizlik "birbiriyle dayanışma ve paylaşma gerçeğine" götürür...
Ölümü unutanlar, yaşamayı bilmezler...
Ölürken, vakt-i zamanında kötülük yaptıklarınla "helalleşmek istemek" ondandır...
Ölüme giderken insan yaptıklarına hayıflanır...
Yaptıkları ancak o zaman onun için anlamsız kalır...
Oysa yapılan yapılmıştır...
Kötülük zehirli tohumunu zamanında bırakmıştır...
İnsanlar o kötülüklerle kirlenmiş, hayat o kötülüklere bulanmış, zehir o kötülüklerle vücutlara akmıştır...
Ölünün arkasından "helal edilen haklar" affedicidir...
Sevgi, barış ve insanı çağırır...
Ölümü bilmeyenler, hayatı bilmezler...
İhtirasla yaşarlar, arsız egolarına hükmedemezler...
İnsanın insana kötülük yapma duygusu, "ölümü" hatırlarsa törpülenir...
Ne zaman ki bir gün toprağın altına gideceğini bilir, o gün toprağın üstündeki hayatı daha iyi düşünür...
Doğal afetler insana "ölümü" gösterdiği için, dayanışmayı, sevgiyi ve barışı güçlendirir...
Ölümü hatırlamayanlar, hayatı "adil" yaşayamazlar...
Savaş kötüdür...
Ama savaş; "barış"ı hatırlatır...
Kıymetini artırır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder