Geçen sene 24 Kasım'da doğum günü hediyesi olarak Burçin prensesimden aldığım benim için değeri büyük olan Zülfü Livaneli'nin Serenad romanı, okuma yolculuğumda beni büyüleyen bir Livaneli klasiği oldu... Kitap ayracı olarak Burçinim'in seçtiği ve üzerinde "Gerçek arkadaşlar tanrının bize vermeyi unuttuğu kardeşlerimizdir." seçimi ise baktıkça içimi ısıtıyor...
Yoğun iş ve akademik hayatımdan nefes almak için biraz geç okumaya başladığım ve gün itibariyle bitirdiğim bu başyapıt, duygu yüklü ve özenle işlenmiş bir roman. "Serenad" bir sevgi çağrısı, kuvvetli bir aşkın hikayesi olarak karşımıza çıkıyor. Roman kahramanlarının kendilerine has hikayelerini merakla bir çırpıda okumak isteyecek ve romanı elinizden bırakamayacaksınız.
Arka Kapak
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.
Yüz binlerce okurun ellerinden bırakmadan okuduğu Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış, kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder