5 Şubat 2017 Pazar

Huzursuzluk

"Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın anne!" Hüseyin'in annesine söylediği tuhaf ama bir o kadar da etkileyici bir cümleydi...
İsmail'in Meleknaz'ın hikayesine duyduğu saf ve derin tutku, hırslı, kariyer, mal mülk düşkünü, batı özentisi ile yaşayan insanların gölgesinden sıyrılmak istemesidir. Tüketen insanın üreten insandan daha değerli olduğu bu yanlış ve ahlaksız döneme tahammülü kalmayışındandır.
"Bu Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti" ve ölmeden önce söylenen "ben insandım." cümleleri okuyucuyu hikayenin içinde ruhsal dolaşıma sürüklüyor.

Zülfü Livaneli'nin Türk Edebiyatına kazandırdığı romanı okuduktan sonra da linke göz atabilirsiniz.

Arka Kapak

Merhamet zulmün merhemi olamaz!
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.

Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.

Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder