31 Aralık 2013 Salı

Köprü

Köprü, Karen Kingsbury'nin, ikinci şansların hikayesi olarak nitelendirdiği akıcı bir dille yazılmış olan ve okuyucuyu kitabın iç serüveninde yolculuğa çıkaran bir roman. Yalnızca insanlara değil, kitaplara duyulan gerçek bir aşkın hikayesi. Karen Kingsbury, kayıp bir aşkı, doğal afetle yerle bir olan bir kitapevini ve bu kitapevinden yolu geçenlerin vefa duygusuyla bir araya gelmelerini anlattığı, yürekleri ısıtan bir hikaye.

Romanın iç kapağında bulunan Winston Churchill'in "Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil o güce karşı koydukları için yükselirler." cümlesi romanın ve roman kahramanlarının mücadelelerini en güzel şekilde ifade eden bir ipucu niteliğindedir.

Arka Kapak

Farklı dünyalardan iki genç yaşadıkları şehirlerden uzakta, müzik okumak için geldikleri üniversitede tanışır ve birbirlerine âşık olurlar. Aynı zamanda kitaplara ve okumaya da âşıktırlar. Her gün birlikte zaman geçirdikleri Köprü adındaki kitabevi onların gurbetteki evleri olur. Burası onlarla hayalleri arasında da köprü kurmaktadır. Ancak ait oldukları dünyalar onları birbirinden koparır. Yıllar sonra yaşanan bir trajedi onları tekrar aynı yerde, Köprü'de birleştirir. Bu trajedi acaba onlara tanınan ikinci bir şans mıdır? Köprü bir mucizeyle tekrar ayağa kalkacak mıdır?

22 Aralık 2013 Pazar

Dönüşüm

Franz Kafka'nın 1915'te yayımlanan Dönüşüm adlı öyküsü, yazarın anlatım sanatının doruğuna ulaştığı bir eseri. Küçük burjuva çevrelerindeki yozlaşmış aile ilişkilerini en ince ayrıntılarına kadar irdeleyen bu uzun öykü, aynı zamanda toplumun dayattığı, işlevini çoktan yitirmiş kalıplara bilinç düzeyinde başkaldıran bireyin tragedyasını çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir.

Kitapda, "Gregor Samsa'nın bir sabah kendini yatağında bir böcek olarak bulması, salt bir değişim değil fakat 'başkalaşım'dır. O, insanlığını koruyarak bazı değişiklikler geçirmemiştir; artık farklı bir canlı türü olmuştur."

Bu açıklama Kafka'nın eserini tanımlarken kullandığı ifadeyle de örtüşmektedir: "Herkes, beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var... Hayvana geri dönülüyor. Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay."

10 Aralık 2013 Salı

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit'in son kitabı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi. Polisiyeseverlere şiddetle tavsiye edebileceğim, son anına kadar katili arama serüveninde okuyucuya akıl oyunları oynatan ve karakterlerin beklenmedik olay örgüsü ile zevkle okunan bir roman.

Arka Kapak
Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi.

Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke...

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."

Aşk Köpekliktir

Polisiye yazarı Ahmet Ümit'in aynı adlı kitabından tiyatro sahnesine uyarlanan Aşk Köpekliktir, Tiyatro Ak'la Kara sahnesinde tiyatroseverler ile buluşmayı bekliyor.

Oyundan diyaloglar:
"Aşk hiçbir zaman pişman olmamaktır. Güzel söz. Ama bence aşk: Bin kez pişman olsan da bin kez peşinden gitmektir."
"Beni terk edip gittiği halde ben onu bırakamıyorum, gördüğün gibi sahibini arayan bir köpek gibi hala peşinden koşturup duruyorum... Haklısın Ayşecim, Aşk Köpekliktir."
"Her şey geçer. Hatta sonra, çok sonra anılar hükmünü yitirdikten, onu iyice unuttuktan, içindeki acının yerini kocaman bir boşluk aldıktan, keşke geçmeseydi dedikten sonra, keşke acısını bir hastalık gibi yüreğimde taşısaydım desen bile geçer."

Yazan :Ahmet Ümit
Yöneten :Savaş Özdural
Işık Tasarım :Serpil Coşkun
Oyuncular:Arda Meriçliler
Fatih Gülnar
Füsun Kostak
Özgür Özdural
Pelin Turancı

1 Aralık 2013 Pazar

Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek

Eline geçen her kitabı zevkle her an her yerde okuma potansiyeline sahip bir insanım. İlber Ortaylı'nın kaleminden Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek ise içerisinde bulunan; İstanbul tarihinden esintiler, Mimar Sinan, Osmanlı'da devşirme ve aile kurumu, mutfak kültürü, Bab-ı Ali, Fatih Sultan Mehmet, fetih, Osmanlı Seyahatnameleri, Osmanlı Sarayları, padişahları, kadısı gibi bölümleri ile Son Roma İmparatorluğu'na yeniden bir keşfe çıkmamı sağlayan bir kitap oldu.

"Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700.yıl kutlamaları Türkiye'de umulmaz bir ilgi uyandırdı ve Türk toplumu yedi asırlık tarihine ilgi duymaya başladı. Bu ilgi, kuru bir hamaset çizgisini geçti, anlaşılan toplumsal düşüncenin ve yorumlamaların tekâmül etmesi dolayısıyla "Osmanlı İmparatorluğu nedir? Bu imparatorluğun kurumları nedir? Yaşam şekli nedir? Bizim için anlamı nedir?" gibi sorulara cevap aranmaya başlandı. Ve bu meyanda, çalışmalar, hazırlıklar yapmak ve yaptıklarımızı geniş kitleye tanıtmak gibi bir ihtiyaç hasıl oldu. Şüphesiz ki elinizdeki bu kitap da bunlardan birisidir ve o iddiadadır." diyor İlber Ortaylı kitabının arka kapağında.

Geçmişten geleceğe tarihî gelişmelere ışık tutarken, tarihin bıraktığı izleri irdeleyen İlber Ortaylı bu sefer okuru Osmanlı'yı; padişahları, sarayları, yönetim şekli, semtleri ve abidevî eserleriyle kısacası kendine özgü kimliğiyle yeniden keşfetmeye davet ediyor...

12 Kasım 2013 Salı

SONDAN SONRA

Sondan Sonra tek kelimeyle muhteşem ve izlenmesi gereken bir oyun. Üstün performanslarından dolayı Ahu Türkpençe ve Emre Kınay ayakta alkışlanmayı sonuna kadar hak ediyor. Mutlaka izleyiniz, izlettiriniz!

Oyun Tanıtımı
 
Sığınakta iki insan: Mark (Emre KINAY) ile Louise (Ahu TÜRKPENÇE). Korkunç nükleer saldırıda , binalar çökmüş, herkes ölmüş, her yanı radyoaktif toz bulutu kaplamıştır. Mark bu saldırıdan Louise'i binbir güçlükle sığınağa taşır. Mark'ın sığınağında yiyecek, ranza, radyo gibi kısıtlı imkanları vardır. Mark'ın konuşmalarından Louise'e aşık olduğu ve onu delice kıskandığı da anlaşılır. Ayrıca genç adam Louise'i irkilten şeyler söyler: "Bu saldırıyı yapanlar mutlaka sakallıdırlar... Güçlü ve iyi toplumlar dünyadaki zayıf toplumları onların iyiliği için kontrol etmelidir... Biz gücümüzü yeterince iyi kullanmadık. Teröristlere daha katı davranmak şart."
Mark'tan korkan ama onunla birlikte bu sığınakta hayatta kalma mücadelesi veren Louise zor günler yaşar. Acaba dışarısı ne durumdadır? Gerçekten herşey Mark'ın anlattığı gibi midir dışarıda? Oradan kurtulabilecek midir? Dennis Kelly'nin bu çarpıcı oyununda iki temel konu işleniyor: Dünyada özellikle ABD'de 11 Eylül saldırısı ile gelişen terörizm paronoyası ve bu olayla birlikte artan faşizan eğilimler; Güç kullanarak demokrasiye kavuşturma çabası ; ya da bir erkeğin gücünü kullanıp bir kadını elde etme mücadelesi... "İyilik adına gücünü kullanmak toplumsal ya da bireysel süreçte faşizmi yaratır." Sondan Sonra ilk kez 2005'te Londra'da Bush Theatre'da, sonra çeşitli ülkelerde oynandı. Ve halen de bir çok ülkede oynanmaya devam ediyor. Duru Tiyatro kuruluşunun 5. yılında da ülkemizde oynanmamış ya da oynanamamış oyunları repertuvarına alarak "duru" bir tiyatro dili geliştirmeye devam ediyor...

YAZAN: Dennis KELLY----ÇEVİREN: Füsun GÜNERSEL
YÖNETEN: Emre KINAY
YÖNETMEN YARDIMCISI: Derya OYANAY SUNGUR
MÜZİK: Mert CANKA-Engin HIZARCI
DEKOR: Kemal GÖYLÜLER
IŞIK TASARIMI: Emrah KESKİN
FOTOĞRAF: Cenk OĞLAKÇI
OYUNCULAR: EMRE KINAY & AHU TÜRKPENÇE

AFİFE TİYATRO ÖDÜLLERİ 2011"EN BAŞARILI KADIN OYUNCU"
AHU TÜRKPENÇE




18 Ekim 2013 Cuma

PROFESÖR

Profesör, John Katzenbach'ın olağanüstü kurgusu ile okuyucuya ulaşan romanı. Roman, bir psikoloji profesörünün gözünden aktarılmış. Olaylar betimlenirken detaylar üzerinde gezinilmiş olmasına rağmen, merak uyandıran ve sonuna erişmek için sayfalarını hızlı hızlı çevirdiğim bir roman. Psiko analist sevenlere tavsiye edilir.

Arka Kapak

Aklının sana oynadığı oyuna ne kadar direnebilirsin?

Psikoloji profesörü Adrian yakında hafızasını kaybedip öleceğini öğrenir. O an aklında tek bir düşünce vardır: Eve gidip hayatına kendi elleriyle son vermek. Ancak birkaç saat sonra yolda on altı yaşlarında sırt çantalı bir kız görür. Hemen ardından bir araç onu zorla alıkoyar ve gözden kaybolur. Profesör şaşkındır. Gördükleri bir illüzyon mudur yoksa gerçekten gözlerinin önünde bir kaçırılma olayı mı gerçekleşmiştir? Eğer öyleyse harekete geçmek zorundadır, zaten kaybedeceği hiçbir şey kalmamıştır.

Sayılı günleri kalmışken ve hafızası ona her an yeni oyunlar oynarken, labirentin içine sıkışmış bir fare gibi ondan yardım bekleyip beklemediğine bile emin olamadığı bu kızı kurtarmaya çalışmak ne kadar mantıklıydı? Hastalığı onun bu bulmacayı çözmesine yardım mı edecekti yoksa gördüğü halüsinasyonlar onu hiç planlamadığı bir sona mı götürecekti?

"Katzenbachın kurgu yeteneğine sahip çok az yazar var."
People

25 Eylül 2013 Çarşamba

Aklın Yeni Sırları

Kitap, kavramsal çağda iş başarısının 6 anahtarı mottosundan yola çıkılarak Daniel H. Pink tarafından yazılmış bulunmaktadır. Kitap içerisnde bilgi çağından kavram çağına geçişte sol beynin hakimiyetinin sağ beyne geçmesi konu edinmektedir. Geleceği yönetecek olan kişilerin yaratıcı yönü gelişmiş olan ve sağ beynini  kullanan bireylerce gerçekleşeceği anlatılmaktadır. Yazar yüksek kavram ve yüksek dokunuş terimleri ile kavram çağını desteklemiş bulunmaktadır.

Kavram Çağı'na adım atarken bireylerin etrafındaki tüm insanların yaptıklarına dikkatle bakması gerektiği ve kendisine şu 3 soruyu sorması gerektiği belirtilmiştir;

1. Denizaşırı ülkelerden biri bu işi benden daha ucuza yapabilir mi?
2. Bir bilgisayar bu işi benden daha hızlı yapabilir mi?
3. Bu bolluk çağının manevi, aşkın tutkularını tatmin eden bir şey sunuyor muyum?

Yazar iş başarısının 6 anahtarını; tasarım, öykü, senfoni, empati, oyun ve anlam olarak ayrı portfolyalar şeklinde okuyucusu için detaylandırmış. Kitap, bir kişisel gelişim kitabı olmamakla birlikte profesyonel iş başarısı ve kişisel tatminin anahtarını açıklamaktadır. 

18 Eylül 2013 Çarşamba

Su Perime İthafen(2)

Geçtiğimiz haftasonu keyifli bir pazar günü geçirmek üzere gittiğimiz Polenezköy yolunda kıymetlim İlayda bana ithafen yazmış olduğu mektubu elime bıraktı, dayanamayıp o anda okuduğum mektubu, daha sonra tek başıma kaldığımda defalarca okudum ve hissettiğim sıcaklığı kelimelere sığdıramayacak kadar duygulandım. İlayda'nın bu bana yazdığı ilk mektup olmamakla birlikte mektuplarına cevap verme durumum O'nun hayatıma girmesi ile birlikte başlayan yazma serüvenime büyük etki sağlamış bulunmakta. Kız arkadaşlarınız biyolojik olmayan kardeşlerinizdir cümlesinin bendeki cevabı olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Mektubunda bana sevimli bir sitem ile başlamış ama ben biliyorum insan nazının geçtiği sevdiklerine sitem eder. Mektuplarımızın vazgeçilmez konusu olan zamanın tazı misali hızlı oluşu ile devam etmiş, evet canım zaman çok hızlı ama hızla akıp giden zaman sürecinde önemli olan ne kadar kaliteli zaman geçirdiğimiz ve hayatımızı ne kadar dolu dolu yaşadığımız oluyor. Bu yılın ikimiz içinde bereketli geçmeye devam ettiğini düşünüyorum. Seyehatlar, gezmeler, tozmalar, yeni başlangıçlar, akademik verimlilik vb. birçok alanda yoğun zamanlarımız oldu. Evet, aramıza masafeler de girdi ama biz seninle aslında o mesafelerin hiçbir şekilde sorun yaratmadığını kanıtladık, yaşadığım talihsiz kaza sonucu bile yılmadan ve hayattan kopmadan seni Londra'ya ziyarete geldiğim günleri hiçbir zaman unutabilmem mümkün değil. Biz aslında her daim birbirimizi gönlümüzde hissediyoruz.
Bazen bu kadar yoğunluğun içinde kendimden üçüncü bir şahıstan bahsedercesine bahsetmek istiyorum, hatta hayat serüvenimde her gün her dakika karşılaştığım olaylarda sanki ilk kez bir yerine ağrı saplanan biri gibi neyin bana iyi geleceğini, çözümümün ne olacağını bilmiyorum hatta birisi ilacın şu dediğinde hayır bu kadar basit değil diye haykırmak istiyorum. Sonra durup düşünüyorum yaş ilerledikçe aslında insan umursamıyor çok şeyi ya da ne de olsa hallolur gözüyle bakıyor diye kendimle çelişiyorum. Sonuç olarak şunu belirtmek isterim ki o kafadaki deli sorular hiçbir zaman gitmiyor hatta yanına yenilerini ekletiyor.
Senin gibi gezip, görmeyi, yeni kültürler ile tanışmayı seven birinin baktığı yerlerde her daim güzellikler olsun, kurban bayramı tatilin müthiş, çılgınca hikayelerle dolu geçsin:)
Seni çok özlüyorum, bir süre günün tamamını birlikte geçirdikten sonra ara ara görüşmek beni de çok etkiledi. Her seferinde seninle nasıl hasret giderebileceğimi düşünüyorum, sence hasret giden birşey midir?
Hayatımızda sürekliliği olan bütün yeni başlangıçlarımızda Allah bize güç kuvvet versin ve hepsinden alnımızın akıyla çıkabilelim. Hayatta her şeyin bir zamanı olduğunu düşünen ben hayırlısı ile olacaklar için o zamanı beklemenin doğruluğuna inanıyorum hiç bir olay ve/veya olgu için acele etmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Ne demişler su akar yolunu bulur... Seni kocaman kucaklayorum:)

14 Eylül 2013 Cumartesi

Allah De Ötesini Bırak

Kitabı incelerken "Karşında o kadar çok maskeli insan var ki onları tanımak için yoruluyorsun. Şayet dikkat edersen güzel olan bir şey var; o senin hakkını aldıkça, sen onun sevaplarından kazanıyorsun. O halde kaybettim diye üzülme, biraz daha derin bakarsan, aslında kazandığını fark edeceksin!..." bölümünün yazılı olduğu sayfaya odaklandım ve kitabın tamamını okumanın ruhsal bir rahatlatma sağlayacağını düşünerek aldım ve Uğur Koşar'ın duru anlatımıyla aynı gün bitirdim. Tavsiye ederim, soluklanmak, dingin bir kaç saat geçirmek için okuyabilirsiniz.

Arka Kapak

Allah her şeyden haberdardır, sanmayın ki size yapılan haksızlığa kayıtsız kalıyor. O, size bir annenin evladına yaklaştığı merhametten daha fazla merhamet duyandır. Duanın karşılığını takip etmeden "Allah de ötesini bırak". Kul Rabb'ini imtihan etmez. O'na tevekkülle yaklaştığında rahmetini tüm hücrelerinde hissedeceksin.

Karşında o kadar çok maskeli insan var ki onları tanımak için yoruluyorsun. Şayet dikkat edersen güzel olan bir şey var; o senin hakkını aldıkça, sen onun sevaplarından kazanıyorsun. O halde kaybettim diye üzülme, biraz daha derin bakarsan, aslında kazandığını fark edeceksin!..

Aşık olacaksın evet ama kalbini Allah aşkıyla yakacaksın... Dünyanın geçici olduğunu, biteceğini İDRAK edeceksin; sadece sonsuz kudrete bağlanacaksın. ALLAH'A bağlı yaşayacaksın. İşte Uğur Koşar bu kitap da sana herkes gibi Allah'ı anlatmıyor O'nu adeta hissettirip yaşatıyor!..
-Psikolog Cavidan Ebru Kızıl-

Yirmi yıldır terapi deneyimlerimde elde ettiğim sonuçlardan biri şudur ki; eksik olan parçaları yitirdiğini düşünen ve bunları arayarak çıkmazlara giren ve bunun da dışarıda olduğunu sanan çok büyük bir çoğunluk çeşitli psikolojik sorunlarla ruh sağlıklarını bozmuştur. Bu büyük çoğunluğa eserlerinde ve görüşlerinde öze dönüş yolunda katkı sağlayan, aradıklarını bulabilme cesareti ve ışığı olan Uğur Koşar Dostuma "ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK" ile özlerine dönebilmesi adına ışık olan eserinden dolayı en içten teşekkürlerimi sunuyorum...
-Uzm. Psikolog Abdullah Topal-

Hangi Dünya Düzeni?

Banu Avar'ın 2009 yılında Avrasya televizyonu ekranlarından izleyicilerle buluşan "Dünya Düzeni" adlı programından kesitlerle derlenen kitap ilk sayfalarında akademisyenlere yönelttiği katı eleştirileri ile başlıyor ve tarihin karmaşık ilişkilerini Türkiye açısından anlatıyor. Başladığı kitabı bitirmeden elinden bırakamayan bir okur olarak, farklı bir bakış açışı deneyimlemek adına kitabı tamamladığımı belirtmek isterim.

Arka Kapak

Yabancı güçlere ve işbirlikçilerine karşı...

2009 yılı Banu Avar'ın deyişiyle yabancı güçlerin ve içerdeki işbirlikçilerinin gemi azıya aldığı ve bunu açıkça ilan ettiği yıldır... 2009 tarihe bu şekilde geçecektir... Şubat 2009'dan Haziran 2009'a kadar Avrasya televizyonu ekranlarından izleyicilerle buluşan "Dünya Düzeni" adlı programda bu tarihsel döneme dikkat çeken deneyimli gazeteci Avar, "küresel çete" olarak değerlendirdiği güçlerin karmaşık ilişkilerini ve uyguladıkları politikaları Türkiye açısından mercek altına alıyor.

8 Eylül 2013 Pazar

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri

Kitap adından da tahmin edildiği üzere bir psikiyatristin hastalarından en sıradışı vakaları okuru ile paylaştığı gerçek hikayelerden oluşmaktadır. Kitapta beni etkileyen cümle "sevdiklerimizin iyiliği için sınırların bazen esnetilmesi gerekliliği..." oldu. Her birey bu cümledeki esnekliği kendinde tecrübe etmiş olmalı. Kitabı psikiyatriye ilgi duyan duymayan herkesin okumasını tavsiye ederim.

Arka Kapak

Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen otuz yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Şimdi ofisinin kapılarını açmaya ve kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır.

Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli akıl hastalıklarının perde arkasına da bir bakış... Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız.

Sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici Dr. Small, sizleri kariyeri içinde Bostonun kalabalık acil servis koridorlarından başlayıp ülke elitlerinin multimilyon dolarlık kayak localarına dek uzayan bir geziye çıkarıyor. Bu gezi sırasında birbirinden tuhaf gerçek karakterleri anlatırken, bir yandan da esrarengiz histerik körlükle, penisinin küçüldüğüne inanan bir adamla, gizli sürdürülen çifte hayatlarla ve ürkütücü derecede psikotik romantik arzularla baş ediyor. Akıl hocası kendi hastası olduğunda Dr. Smallun kariyeri ve kişisel hayatı tam bir döngüyü tamamlıyor ve Smallun kimsenin zihinsel araştırmanın ötesinde olmadığını anlamasını sağlıyor; kendisinin bile...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Dönüş

Ayşe Kulin'in 'Gizli Anların Yolcusu' ile başlattığı sıradışı hikayesi, 'Bora'nın Kitabı' ile devam etti ve son olarak 'Dönüş' ile tamamlandı. Her ne kadar Dönüş'ün serinin son kitabı olduğu belirtilsede her an devamının gelebileceği düşüncesindeyim.

Ayşe Kulin Dönüş kitabında aldatma ve afffetme üzerine bir hikaye anlatıyor ve gerçeklerin ne kadar acıtabileceğini gözler önüne seriyor. Kendi değimi ile yeni romanını acıtan gerçeklerin romanı olarak tanımlıyor.

Arka Kapak


Gerçekler acıdır; acıtır, incitir...

Tam da hayatının yoluna girdiğini sandığı günlerde, önce annesinden gelen bir haber, ardından eski bir şapka kutusunda bulduğu mektuplar...

Deryanın, iki yıldır sümenaltı edilen gerçekleri bir tokat gibi öğrenmesi, onu dünyanın bir megakentinden ötekine savuracak, kaderi onu sarı bir sonbahar günü, açılıp açılmayacağını bile bilemediği bir demir kapının önüne kadar taşıyacaktır.


11 Ağustos 2013 Pazar

Gölgeleri Öldürmek

Gölgeleri Öldürmek, okuduğum psikolojik roman türlerinde en etkileyici romandı. Val McDermid romanı sürükleyici bir anlatım ile okuyucusu ile buluşturmuş bulunmakta. İtiraf etmeyelim ki ilk sayfalarda gereksiz detaylar ile uzatılmış bir roman izlenimi vermesine rağmen ilerleyen sayfalarda romanın okuyucuyu içine çeken kurgusu kitabı resmen kahramanlarının gözünden yaşamama neden oldu. Psikolojik roman türü ile yaşamının bir parçasında ilgilenen, merak eden herkesin okumasını şiddetle tavsiye ediyorum.

Arka Kapak
“Kimin incindiğini biraz olsun umursamayan insanlar tarafından hayatı çalınanların vereceği tepkiyi kimse kestiremez. Arkasına yaslanıp işleri oluruna bırakan tiplerden değilim ve yaptıklarını onlara ödeteceğim. Kendimi belli edeceğimi sanmayın. Çok zekice davranacağım ve hedeflerimi dikkatle seçeceğim.
Bu sefer beni görmezden gelemeyecekler. Başlarından savamayacaklar. İsimlerini kanla yazıp açık ve net bir mesaj gönderecek ve onları başımdan savacak olan benim.”

Gerçek ile kurgu arasındaki çizgide elini kolunu sallayarak dolaşan bir katil. Kurbanlarını gerilim polisiye yazarları arasından seçiyor ve onları tıpkı kitaplarında kurguladıkları biçimde öldürüyor.
Ve bir kadın Fiona Cameron... Onun bu gerilimin içinde yer almasının nedeni ise cinayet romanları yazarı olan sevgilisi Kim Martin. Geçmişte kardeşinin öldürülmesine engel olamayan psikolojik profilleme uzmanı Fiona, hem sevgilisini kurtarmak hem de geçmişiyle barışmak için her şeye hazır.

“Val McDermid, gerçekten sürükleyici psikolojik romanlar yazıyor. Kurgu ve anlatım konusunda kimse eline su dökemez. Tüylerim diken diken oldu.”
Daily Express

“McDermid, günlük hayatımızdaki kötülüklerin önde gelen pataloğu oldu... İnsanların içine korku salma konusundaki yeteneği benzersiz.”
The Guardian

“Karanlık, zekice ve tam kıvamında...”
Scotland on Sunday
 
Yazar Hakkında
 
1955 yılında İskoçya’da doğdu. 1975 yılında üniversiteyi bitirdi. Oxford’da edebiyat doçenti olarak çalıştı. İskoçya’nın önde gelen gazetelerinde yazıları yayımlandı. 1991 yılından itibaren hayatını yazarlığa adadı. Aralarında Altın Hançer Ödülü’nün de bulunduğu çok sayıda ödül aldı.

28 Haziran 2013 Cuma

Bir Cihan Kafes

Bir Cihan Kafes ile İclal Aydın ilk romanını okuyucusuyla buluşturmuş bulunmaktadır. 

Zorba, itaatkârın üzüntüsüyle beslenir...

"Sevgin direğimiz, üzerimize saldığın korku çatımız olmuş meğer. Mutsuzluğumuzdan örülü bir devlet yaratmışsın hepimize.

Sen en çok beni severdin ya.

En çok beni köle yapmışsın kendine." Samire, Yaşar, Lorin.

Birbirlerinin gölgesinde saklanan, birbirlerinin masalını yazan üç küskün kadın.

Yaraları doğuştan, lanetleri miras...

Yalnızlığın kuyusunun başından ayrılmadan, kederlerinin yankısını dinlediler.

Her masalın sonu gece değildi elbet.

Üç, ikiden ve dahi birden iyiydi.

Ve her yanlışın doğrusu kendi içinde gizliydi.

Kanadı kırık üç kadın, ödedikleri ağır bedellerin karşılığını, içinde çırpınıp durdukları, kapısı açık olsa da çıkıp gidemedikleri gölge kafeslerinde bekledi. İhtiyaç duydukları inanç, temize çekecekleri geçmişte saklıydı.


3 farklı kuşağın sürükleyici ve birbirleri ile bağlantılı yaşamlarını bir solukta okumak isteyeceksiniz. Kitabın okuyucuda bıraktığı samimi izler hayatın içinden yaşanmışlıklarla kendini göstermektedir.

27 Haziran 2013 Perşembe

Kardeşimin Hikayesi

Kardeşimin Hikayesi, Zülfü Livaneliden nefes kesen bir roman olarak karşımıza çıkıyor...

Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar.

Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız.

Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadenizin lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum. 


Dikkatli bir şekilde okunduğunda katilin ilk sayfalarda anlaşıldığı kitap, birbirinden farklı hayatlara yakıştırdığı farklı sonlar ile okuyucuyunun tatmin olmasını sağlamakta.

29 Ocak 2013 Salı

Su Perime ithafen;


Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş..

Can Dündar