26 Aralık 2020 Cumartesi

Gürültü Çağında Sessizlik

 

Erling Kagge, Dünyayı dışarıda bırakmanın mutlak sonuç vermeyen formüllerini sunuyor. Öğretileri, üzerinde düşünülmesi gereken metaları içermektedir. Sessizlik üzerine kurgulanan kitapta; Sessizlik nedir? Nerededir? Neden şu an hiç olmadığı kadar değerlidir? sorularının yanıtlarını bulabilirsiniz. Sessizlik bireyin olduğu yerdedir, sessizlik her yerde bulunabilir. Sessizlik tamamen kendini geri çekmekle ilgili bir olgudur.

Arka Kapak

Norveçli kâşif Erling Kagge’den sessizlik üzerine büyüleyici bir anlatı…

Kagge Gürültü Çağında Sessizlik’te şehrin gürültüsünden, kalabalıklardan, teknolojiyle çevrelenmiş hayatlarımızdan ve yorulmak nedir bilmeyen zihinlerimizden sıyrılıp sessizliğe nasıl sığınabileceğimizi anlatıyor. Sessizlik nedir? Nerede, nasıl bulunur? Ve neden önemlidir? Kagge bu soruların cevaplarını bulmak için kendi deneyimlerinden yola çıkarak bizlere dünyayı dışarıda bırakmanın keyfini öğretiyor, sessizliğin gücünü hissetmemiz için çağrıda bulunuyor.

13 Aralık 2020 Pazar

Kirpinin Zarafeti


Kitap kulübü okumalarımdan bir diğeri Kirpinin Zarafeti. İçerisindeki 'Derin Düşünce' bölümleri beni daha çok etkiledi ve düşündürdü. Farkındalık, sıradan olaylara yüklenen büyük anlamlar, Dünya hakkında ne biliyoruz, fenomenoloji, yaşamın dayanıksızlığı, güven, sonsuzluk, yaşlanma, yağmur üzerine betimlemeler zihnimin kıvrımlarında yerlerini aldı.

Benim için kitapta yer alan en etkileyici cümle ise Asla'daki her zaman oldu.

Arka Kapak

Paris'in merkezinde, gösterişli bir apartmanda, müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu elli dört yaşında bir kapıcı kadın. Son derece zeki ve üstün yetenekli ama içe dönük ve yaş gününde intihar etmeyi planlayan on iki yaşında bir kız çocuğu. Utangaç bu iki özel insanı birleştir en bağ binaya yeni taşınan kibar Japon beyefendisi olacaktır. Sessiz insanların zengin iç dünyalarında gelişen, göze çarpmayan güzellikleri yücelten, sınıflar ve nesiller ötesi bir dostluğu konu edinen Kirpinin Zarafeti, pek çok ülkede yayımlanmış, milyonlarca okura ulaşmış, zarif ve etkileyici bir roman.


"Her şeyin, özellikle de hayata dair mutlak olguların ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteren nefis bir kitap." Le Soir


"Barbery hayatın küçük keyiflerini, her şeyin Marcel Proust'un o sonsuz nostaljisi ile dengede olduğu muhteşem anları yakalamayı başarıyor." L'Express

"Bütün büyük yapıtlar gibi bu hikâye de kalbinizi kıracak, ama bazen hayatın bu hüzne değeceğini anlamanızı ya da hatırlamanızı sağlayacak." Chicago Sun-Times

5 Aralık 2020 Cumartesi

Prenses Maria

 

Prenses Maria'da kitap kulübü okumalarımdan biri oldu. Haldun Hürel ile bu kitap ile tanıştım.

Prenses Maria literatürde Moğolların Meryem'i olarak tanınmaktadır. Prenses Maria, Roma İmparatoru Mikael Paleologos'un kızıdır. Mikael acımasız bir hükümdar olarak ünlenmiş görünmektedir. Maria, imparatorun gayri meşru kızıdır ve annesi imparator tarafından öldürülmüştür. İmparator vicdanını Maria'ya yaşam imtiyazları tanıyarak rahatlatmaya çalışmaktadır. Maria, Galata'da antikacılık yapan Carlos isimli birine aşık olur ve aşkı zor bir sınavdan geçer. 

Arka Kapak

İstanbul âşığı Haldun Hürel'den Roma İstanbul'una uzanan bir aşk hikâyesi...

Latin istilasını bertaraf eden İmparator Mikael, harap edilmiş şehrini tekrar imar etmeye çalışırken kızı Prenses Maria da her şeye rağmen hâlâ göz alıcı olan İstanbul'u gezmekte, kendine yeni arkadaşlar edinmektedir.

İstanbul ve Galata surları, Maria ve sevgilisi Carlo arasına çekilmiş gibidir. Maria"nın Cenevizli bir Katolik olan Carlo'ya aşkı, iki katlı surların bile ardına uzanmaktadır!

İmparator Mikael’in onaylamadığı bu aşk, Maria ve Carlo'yu, neredeyse kendileriyle aynı kaderi paylaşan arkadaşları Fani ve Andrea ile çeşitli planlar yapmaya iter.

Bugün "Moğolların Meryem'i" olarak da bilinen Prenses Maria, farklı bir İstanbul deneyimi yaşamak isteyenlere hüzünlü hikâyesiyle Haldun Hürel’in kaleminden sesleniyor.

14 Kasım 2020 Cumartesi

İçsel Huzur İyi Yaşamın Kapısını Açar


 Epiktetos’a göre “mutluluk ve tatmin edici bir hayat tamamen sizin yaptığınız doğru işlerin bir sonucu” yani bugün sanıldığının aksine, sırf siz istediniz, olumlu sinyaller gönderdiniz diye evrenin size verdiği bir şey değil.

Epiktetos, ilk olarak kendinize ne olmak istediğinizi sorun sonra ne yapmanız gerekiyorsa onu yapın diyor. Kitap, Yazarın öğretilerinin kısa bir özetini içermektedir.

Arka Kapak

Romalıların kölesi büyük filozof Epiktetos, bütün yaşamını mutluluk, doluluk ve sakinlik yolunda harcamıştır. Yetkinleşmek yerine gelişmeyi vurgular ve günden güne geliştirilen erdemli bir yaşamı savunur.  

11 Kasım 2020 Çarşamba

Koronavirüs Sonrası Yenidünya Düzeni Ekonomi-Devlet-Yapay Zeka


Gündeme uygun, yazın dili pratik bir kitap. Yazar, dünya ve ülke örnekleri ile analiz ettiği olgulara dair fütüristtik bakış açıları ile okuyucunun zihninde kalıcı bilgiler bırakmaktadır. 

Yazar kitabını korona ve cehalet virüsüne karşı amansız mücadele eden bilim insanlarına ve referansı bilim ve vicdan olanlara ithaf etmiştir.

İlk bölüm; korona ekonomisi, etkileri ve hümanist devlet modeline geçiş, ikinci bölüm dijital teknoloji tabanlı üretim modellerine geçiş: yapay zeka ve yapısal stratejik dönüşüm, üçüncü bölüm ise küresel korona salgını sonrası hümanist devlet modeli (makro) ve yapay zeka teknolojileri (mikro) tabanlı sürdürülebilir kalkınma önerisi genel başlıklarını içermektedir.

Arka Kapak

İnsanlık tarihine derin izler bırakacak, küresel kapitalizme ait ekonomik, politik, sosyal tüm sistemi kökten değiştirecek ve hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı yeni bir düzeni beraberinde dayatacak olan koronavirüs pandemisi, 2020 yılı itibarıyla tüm dünyada yönetime el koymuştur.

Başka bir ifadeyle insanlık için bir çağı bitirip, yeni bir çağı başlatmıştır. Konvansiyonel kapitalist üretim, tüketim ve yaşam kodlarını geride bıraktıran, global güçleri zayıflatan ve ekonominin çarklarını, küresel ağları ve devleti değişime zorlayan söz konusu salgın sonrası dünya yeniden şekillenmektedir.

Elinizdeki kitap son yüzyılın en büyük salgınının yarattığı ekonomik ve sosyal tahribatı onarmak ve yeniden yapılandırmak için korona sonrası oluşacak yeni dünya düzeninde ülkemizi ve milletimizi ileri refah toplumuna taşıyacak, entelektüel rönesansı yaşatacak yeni bir sürdürülebilir kalkınma ve gelişim modelini Türkiye’nin sosyal bilimlerde önde gelen akademisyen-yazarlarından biri olan Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu’nun disiplinlerarası sınırları yıkan, somut tespit ve çözüm önerileri ile özgün, rahat ve akıcı diliyle sunmaktadır.

Yazar, bu kitap kapsamında yaptığı değerlendirmelerle sadece korona virüs ile başlayan süreç hakkında tarihe not düşmekle kalmıyor, aynı zamanda makro düzeyde insan merkezli hümanist-devlet ve mikro düzeyde dijital ve özellikle yapay zeka teknolojileri tabanlı ekonomik ve sosyal gelişim modelini insanlığın kurtuluş projesi olarak takdim ediyor.

27 Ekim 2020 Salı

İdeoloji Olarak Biyoloji

Kitap, makul bir şüphecilik, her şey genlerde mi bitiyor, nedenler ve sonuçları, ders kitaplarındaki bir hikaye, toplumsal eylem olarak bilim sorularının yanıtlarını geniş bir perspektif ile okuyucusuna sunmaktadır.

Altını çizdiklerim;

Savaş alanı insanların kafalarının içidir ve savaş bu alanda kazanıldığı takdirde toplumun huzuru ve sükuneti garantilenir.

Huzur nihai toplumsal faydadır ve adalet ancak huzura hizmet ederse önemlidir.

Şüphecilikle kinizm arasında bir fark vardır; ilki eyleme, ikincisi sadece edilgenliğe yol açabilir.

İnsanlar dünyanın değişmesini engelleyemez, ancak uygun toplumsal örgütlenmelerle bu değişimi daha faydalı bir yöne kaydırabilir ve belki de kendi türünün yok oluşunu birkaç yüz bin yıl geciktirebilir.

Arka Kapak

Her politik felsefe bir insan doğası teorisiyle başlamak zorundadır.

İdeoloji Olarak Biyoloji, kökleri on dokuzuncu yüzyıldaki sosyal Darwinizme uzanan ve toplumun özelliklerinin, üyelerinin bi reysel özelliklerden kaynaklandığını ve bu özelliklerin de üyelerin genlerinde bulunduğunu kabul eden sosyobiyolojiyi odağına alarak, modern bilim ideolojisinin bizi yönelttiği hatalı yolları inceliyor. Bilimin sınırlı olduğunu kabul ederek, doğanın zenginliğini yeniden keşfetmemizi ve bilimin gerçek değerini takdir etmemizi sağlıyor.

Dünyanın önde gelen bilim insanlarından R. C. Lewontin yayımlandığı yıl büyük ses getiren kitabında, Stephen Jay Gould ve Peter Medawar'la aynı doğrultuda, "saf bilimin" toplumsal ve siyasi ihtiyaçlarla varsayımlar tarafından nasıl şekillendirilip yönlendirildiğini irdeliyor.

"Bilim insanları, yaşama bilim insanları olarak değil, ailenin, devletin, üretken bir yapının içindeki toplumsal varlıklar olarak başlar ve doğaya toplumsal deneyimlerinin şekillendirdiği bir mercekten bakarlar... Bilim, kendinden önceki Kilise gibi, her tarihsel devirde toplumun baskın değerleriyle görüşlerini yansıtan ve perçinleyen bir toplumsal kurumdur."

18 Ekim 2020 Pazar

Yeraltından Notlar


Kitap kulübü serisi ile devam ediyorum. Dostoyevski'nin kendine has üslubu ile okurlarını düşündüren bir eser.

Kahramanların içsel hesaplaşmaları ve vicdani sorgulamaları ile kendi cevapsız sorularımın da yanıtlarını bulduğum bir farkındalık yaşadığımı belirtebilirim. 

Yazarında belirttiği gibi "Bizi kitaplar olmadan kendi başımıza bırakın anında tongaya düşer, kayboluruz - sadakatimizi nereye yerleştireceğimizi, neye dayanacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neye saygı duyup neyi küçümseyeceğimizi bilemeyiz."

Arka Kapak

"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüzkarası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız."

Dostoyevski'nin Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman. Kitap, okuruna "yeraltı" diye adlandırdığı bir ruh halinden seslenen kahramanın uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.

14 Ekim 2020 Çarşamba

Kinyas ve Kayra

 

Kitap kulübü edebi okumalarımdan biriydi. Hakan Günday'ın daha önce farklı bir tarz ile yazdığı Kana Diz Kana'yı okumuştum. Kinyas ve Kayra ise içerisinde yer alan olay örgüleri ile karanlık edebiyatın derinlerine okuyucusunu çeken bir yolculuk hikayesi sunuyor.

Arka Kapak

Kinyas ve Kayra

Hakan Günday’ın ilk kitabı olan “Kinyas ve Kayra”, pek çok okuyucu ve eleştirmen tarafından tam not almayı başarmış bir roman olarak karşımıza çıkıyor. Başarılı betimlemelerinin yanı sıra, yalın ve gerçekçi anlatış tarzıyla da ünlenen yazar; bu kitabı ile yeraltı edebiyatının hatırı sayılır isimlerinden biri haline geliyor. Romanı 3 bölüm ile kurgulayan Günday, içerisinde bolca felsefi öğeler barındıran, paradokslar kuran ve olayları birbiri ardına çözülen düğümlere bağlayan bir hikaye ile okuyucuları karşılıyor.

Çocukluktan bu yana arkadaşlıkları süre gelen iki karakterin anlatıldığı kitap, Afrika’dan Amerika’ya ve son olarak da Türkiye’ye uzanan yolculuklarına yer veriyor. Bolca suçun, cinayetin ve cinselliğin yer aldığı roman, sizi sürükleyici bir hikayenin içerisine dahil ederken; Hakan Günday hayranlığınıza dur diyemeyeceksiniz!

Afrika’dan Türkiye’ye Uzanan Bir Yolculuk

Roman, Kinyas ve Kayra’nın Afrika’daki yaşamlarının anlatıldığı kısım ile başlar. Bu iki arkadaş, Afrika’da suçtan suça karışmaktadır. Hırsızlık, cinayet, içki, kumar ve hatta tecavüze varan suçlarının ardı arkası kesilmez. Karakterlere bakıldığında ise açıkça hayattan duydukları kin ve nefret ile kaybettikleri inançsızlık göze çarpmaktadır. Bu sebepledir ki oldukça hızlı yaşayan bu iki arkadaş, suç işlemekten de kendilerini alıkoymazlar.

Bir gün, beraber bir banka soymaya karar veren iki kafadar, soygunda başarılı olup yüklü miktarda paraya sahip olurlar. Ancak Kinyas, Kayra’ya sadık kalmaz ve paraları alıp kaçar. Kayra artık yalnızdır ve kendisine farklı bir yol çizecektir. Bu esnada Türkiye’ye dönme kararı alır. Ancak hiçbir şey geride bıraktığı gibi değildir. Ailesi, evi ve çevresi bir anda değişen Kayra, yeni yaşamına ayak uydurabilecek midir? Ya Kinyas? Onunla yeniden karşılaşmaları nasıl olacaktır? Peki Kinyas ve Kayra, kendilerini bekleyen sona hazırlıklı mıdırlar?

Bunları Biliyor muydunuz?

Hakan Günday’ın 2000 yılında yayınladığı “Kinyas ve Kayra”, 3-4 yılda tamamlanabilmiştir. Yazarın, romanı kaleme aldığı ilk yıllarda henüz lisede okuduğu bilinmektedir.

19 Eylül 2020 Cumartesi

Ezbere İlişkilere Ezberbozan Çözümler

İlişkilere dair öğrenilmişlikleri yıkan ve önerilerde bulunan, hızlı okunan ve okuyucuyu düşünmeye teşvik eden bir kitap. Arkadaş önerisi ile mental olarak dinlenmek istediğim bir dönemde hızlıca okudum ve zihnimin çekmecelerine sakladım.

Arka Kapak

Bu kitap okuyucuların romantik ilişkileriyle ilgili olarak nerelerde ve nasıl zorluklar çektiklerini anlamalarına, başka kişilerin de benzer zorluklar çektiklerini görmelerine, iletişim kanallarının nasıl kapandığını ve nasıl açılacağını fark etmelerine yardımcı olmak amacıyla yazılmıştır. Bu kitapta şimdiye kadar bu konuda yazılmış olan kitaplarda yer almayan farklı bir bakış açısı, farklı bir model sunulmaktadır. Bu modelin adı psikogenetik modeldir.

Psikogenetik model anne-babanız arasındaki ilişkinin sizin ilişkilerinize nasıl damga vurduğu, nasıl bir iz bıraktığı ile ilgilidir. Bu modele göre anne-babanızın ya da sizi büyütenlerin davranışları, alışkanlıkları ve ilişki tarzları sizin bilinç dışınızda yer alır. Dolayısıyla psikogenetik model bu bilinç dışı örüntülerin incelenmesini,  bilince çıkarılmasını ve değiştirilmesini amaçlar.

İlişkilerimizde mutlu ya da mutsuz olmamızın nedeni kader değil psikogenetik ilişki modelimiz ve bu modelde yer alan davranış repertuarımızdır.

3 Ağustos 2020 Pazartesi

Tarihi Kırıntılar



Yazar Barış Bıçakcı ile Sinek Isırıklarının Müellifi isimli kitabı ile tanışmıştım. Kitapta, ruhsal söküklerle uğraşan yazar partal fikirler ile okuyucusu ile buluşmuştu.

Tarihi Kırıntılar ise katıldığım Kitap Kulübünün ilk kitabı, yazarın dili zaman zaman akıcı zaman zaman merakımın gerisinde kalan bir yapıda kitaba yansımaktaydı. Bazen satırlarda, bazen kimliklerde, bazen zaman ve mekanlarda kaybolabiliyor insan. Ben dili, O dili, şair dili zaman zaman karışabiliyor. 90'larda ve 2000'lerde geçen, kronolojik olmayan bölüm geçişleri zamanı reel olarak komplike bir halde okuyucuya sunmaktadır. 

Yazarın ablasının kaybı ile başlayan kitap, şairin devamındaki yolculuğu, diğer şairler ile yaptığı söyleşiler ve her söyleşinin sonunda kendine çıkardığı poetikalardan oluşmaktadır.

Ablası Meral'in kaybı, kitabın ana kahramanı Can için bir metafor. Can ablasının peşinden çıktığı yolculukta kendi içsel yolculuğunu tamamlıyor. Kırıntılar ise yas sürecinin sonsuzluğundan doğuyor.

Yazarın ifade gücü çok güçlü. "Yazmak kendini kazımak demek oluyor." kendi cümlesi. Yazmanın iyileştirici gücüne sığınmış...

Yazar, şairlerle gerçekleştirmiş olduğu söyleşileri aktarırken toplumsal acılara da atıfta bulunmaktadır; madımak olayı, mülteciler gibi yakın geçmişin tarihi olaylarına yer vermiş bulunmaktadır.

Arka Kapak

Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can... Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An”dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar”, beyhude mi? Barış Bıçakçı’dan şiir kadar yalın, hayat kadar karmaşık; şiir kadar karmaşık, hayat kadar yalın bir roman.

22 Temmuz 2020 Çarşamba

Tuhafı Aşma Zamanı

Nedim Çallı çevirisi ile Türkçe'ye kazandırılan kitap, kuantum fiziğine farklı bir bakış açısı ile yaklaşmaktadır. Kitap, genel tanımlamalar yerine kuantum kuramının ne anlama geldiğini inceliyor. Anlamları da tartışmaya açık yönleri ile okuyucusu ile paylaşıyor. Kitabı tamamladığınızda kuantum mekaniğine dair net bir anlam bulamayacaksınız çünkü kuantum fiziğinin başlı başına belirsizlikler adası olduğunu düşünüyorum.

Arka Kapak

“Kuantum mekaniği ‘tuhaf’ görünebilir ama mantıksız değildir. Sadece yeni ve aşina olmadığımız bir mantık devrededir. Kavrayabilirseniz, yani kuantum mekaniğinin işte bu şekilde işlediğini kabul edebilirseniz, o zaman kuantum dünyası tuhaf görünmekten çıkıp farklı gelenek ve görenekleriyle, kendi güzel iç tutarlılığıyla bambaşka bir yer olur çıkar.”

Tuhafı Aşma Zamanı analojiler, metaforlar, imgelerle dolu kuantum anlatılarından farklı olarak, burada ve şimdi hakkındaki peşin hükümlerimizi sarsan, uzay ve zamanla dalaşan, dile dökemediğimiz, mantığımızı hiçe sayan kuantum dünyasının neden “tuhaf” olduğunu değil, neden bizim dünyamızın ona benzemediğini anlatıyor.

Kuantum kuramının nasıl işlediğini, hakkındaki klişeleri, yanlış yorumları, deneyimlediğimiz dünyanın sezgi karşıtı ilkelerini nasıl yarattığını, bizim gerçeklik, bilgi ve dille kurduğumuz ilişkilerin sınırlarını neden, nasıl zorladığını tartışarak bu kuramla birlikte bugüne kadar bildiğimiz bazı şeylerin artık neden geçerli olmadığını gösteriyor.

Ball’un son derece kolay anlaşılır metni, günümüzde kuantum mekaniğinin temellerinin teoride nasıl ele alındığını tüm detaylarıyla gösteriyor. Tuhafı Aşma Zamanı’nın bu alanda okuduğum en iyi kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Margaret Wertheim

Washington Post

Kuantum fiziği hakkında yazılmış son yılların en özgün ve ilgi çekici kitabı.

Brian Clegg, Physics World

20 Temmuz 2020 Pazartesi

Beni Asla Bırakma


Kazuo Ishiguro'nun Nobel Edebiyat ödüllü kitabı, arkadaş hediyesi ile keşfettiğim ve konusundan etkilendiğim bir roman. Romanı okuyan tanıdıklarım ve internet ekosisteminde yer alan yorumlar, kitapseverlerin duygularına hitap ettiği ve kitabı ağlayarak bitirdikleri yönündeydi. Konusundan, olay örgüsünden ve kurgusundan etkilendiğim ve tavsiye edebileceğim bir roman olduğunu belirtebilirim.
Arka Kapak
Yatılı okul Hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez, Hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları yoktur. Öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. Spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, Hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar.
Kazuo Ishiguro, yayımlandığı yıl Time tarafından İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınan Beni Asla Bırakma'da, yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanmış görünüyor.

13 Haziran 2020 Cumartesi

Kendine Ait Bir Oda

1 Haziran 2020 Pazartesi

Zamanın Melodisi

Kitap, zaman öldürmek için güzel bahaneler oluşturmak adına yol gösteren, kayıp zamanın farklı varyasyonlarının algılanmasını sağlayan bir içeriğe sahip bulunmaktadır.

Zaman kaybetmek, oyalanmak, ertelemek, tembellik, pişmanlık, unutmak, eğlenmek, sıkılmak, hüzün, sigara içmek, hiçlik, kaçmak, rayların ortasında durmuş bir tren, acele etmemek, aylaklık etmek, yürümek, uyumak, uyanmamak, hareket etmemek, kök salmak, oturmak, kadehiyle baş başa, televizyon izlemek, bilgisayarı açmak, hapis, fabrika, uyum, sabotaj, yavaşlamak, aniden durmak, ritim değiştirmek, tatil, arıza yapmak, sahile uzanmak, süzülmek, sörf yapmak, laf olsun diye konuşmak...
Kayıp zaman, çalıntı zaman, öldürülen zaman, eylemsizlik; benim ilgili çekenler işte bunlar. Kayıp zamana övgüler düzmek ve onun farklı hallerini birkaç örnek üzerinden, bir düzene sadık kalmadan, rastgele, her adımda tereddüt eden bir gezginin serbestliği, kayıtsızlığı ve tutarsızlığıyla keşfetmek istiyorum diyor Yazar. Keyifli okumalar.

Arka Kapak

Dünyada bana kalan tek iyi şey, birkaç kez oyalanmış olmaktır.

Yaşam olanca sıradanlığıyla boş vakitlerimizi alır elimizden; hepimiz hayatımızı kazanmak için çalışmak zorundayızdır, düzenin çarkı böyle işler. Hal böyle olunca zaman öldürmek bir tür sabotaja dönüşür. Peki neden konuşmayız kaybettiğimiz zaman üzerine? Neden kelimeler bile kaybettiğimiz zamanı betimlemeye yetmez?
Zamanın Melodisi kayıp zamanı, çalıntı zamanı, öldürülen zamanı ve eylemsizliği el üstünde tutarak hak ettikleri değeri vermeye çalışırken zaman öldürmenin çeşitli hallerini keşfe çıkıyor: Melankoli, eğlence, başarısızlık, ağırdan almak, salınmak, sıkıntı, hayal kurmak, sigara tüttürmek…
"Lakayt olmakla birlikte sorunsuz bir eylemsizlik olan oyalanmanın, kayıp zamanın modern hali olduğu sonucuna vardım. Burton, Pascal ve Baudelaire bu sebeple oyalanmıyordu. Onlar kayıp zamanın eski biçimlerini tasvir ediyordu. Melankoliye kapılmadan, Tanrı'nın varlığı üzerine bahse girmeden, can sıkıntısı çekmeden oyalanmak, bu eylemsizlikte kalmak için makinelerin dünyasında yaşamak ve dolayısıyla da kendini bu zamansallıktan koparmanın önemli olduğunu bilmek gerekir."

16 Mayıs 2020 Cumartesi

İnsanın Anlam Arayışı

Arkadaş önerisi ile aldığım kitap, yaşamın anlamı ve sorumluluk örgüsü içerisinde çağdaş varoluşçu analizin Dr. Frankl'e özgü yorumlanışı olan logoterapi'nin anlamını aktarmaktadır.

Altını çizdiğim beni etkileyen cümleler;
"Yaşamak için bir neden'i olan kişi, hemen her nasıl'a dayanabilir."

"Aklınızı kaybetmenize neden olacak şeyler vardır ya da kaybedecek alınız yoktur."

"Acı duygusu, buna ilişkin net ve kesin bir tablo oluşturduğumuz an, acı olmaktan çıkar."

Arka Kapak

20. yüzyılın önde gelen psikiyatrlarından Viktor Frankl, otuzun üzerinde yabancı dile çevrilen ve bütün dünyada 12 milyondan fazla satan İnsanın Anlam Arayışı'nda, kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerini, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimleri eşliğinde anlatmaktadır.
Okurlar, Frankl'ın tasvir ettiği toplama kampının, dünyayı daha büyük bir hapishane olarak kavramamızı sağlayacak parlak bir metafora dönüştüğünü fark edecektir. Gasset, Heidegger ve Sartre'dan aşina olduğumuz düşünceler ışığında, varoluşun çetin koşullarında "anlam"ı keşfetmemize yardım edecek süreci anlatan Frankl, "İnsanı insan yapan nedir?" sorusuna da yanıt vermeye çalışıyor..."Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir."

14 Mayıs 2020 Perşembe

Dijital Yerliler

Zeynep Dereli, TİNK (Teknoloji ve İnsan Koleji) kurucusu. Eğitimin günümüz şartlarına adapte edilebilmesi için farklı ülkelerdeki eğitim modellerini incelemiş ve elde ettiği bilgiler ışığında odağı insan olan bir eğitim kurumunu hayat geçirmiştir.

Kitabında, dijital vatandaşlar, eğitim devrimi: yapay zeka, yeni nesil eğitim modeli, ölçme ve değerlendirme sistemi, sınav sistemi, eğitim ekosistemi, mentorlük sistemi, insan ve teknoloji, öğrenmek bir varoluş nedeni, değişime hazır mıyız, eğitimde beka sorunu, nasıl yapmalı bölümlerinde eğitmenlere, öğrencilere, velilere, kanun koyuculara basit ve uygulanabilir bilgiler aktarmaktadır.

Özetle, yeni nesil öğrenme sistemi, yaşamın akışı içerisinde sürekli öğrenmeyi ve dönüşümü gerektiriyor. İnsanın öğrenme yöntemlerini değiştirmeye olan ihtiyacı tarih boyunca hep öncelikli hedefler arasındadır. Ülkemiz gelişen dünyanın gerisinde kalmayacaktır, mutlaka kendi genlerinde var olan yeniyi isteme, çağdaş uygarlıkların seviyesinde olma noktasındaki ilerlemesini ve hedefine ulaşmasını sağlayacaktır.

Arka Kapak

Dünya ‘işimizden olur muyuz’ ile ‘nasıl yeni gelir kaynakları, yeni müşteriler oluştururuz’ soruları arasında bocalasa da yenilikçilik galip geliyor. Bu ortamda Tink, Türkiye gibi genç nüfusu olan bir ülkeye inanılmaz bir fırsat ve vizyon sunuyor. Zeynep Dereli Tink’in arkasındaki vizyonu ve yaratacağı fırsatları akıcı bir dille bizlerle paylaşıyor. Dijitalleşmenin ve yeni teknoloji kullanımının en yoğun yaşandığı perakende sektörünün ‘Baby Boomer’ bir üyesi olarak çok faydalandığımı ifade etmek istiyorum…
Ümit Nazlı Boyner
Dijital çağa uygun öğretim modelinde de aslolan zeka ve duygu sentezini kaybetmeden, yeni beceriler geliştirmek ve yaşam boyu öğrenmeyi teşvik edebilmesidir.
"Dijital Yerliler/Yeni Nesil Eğitim Modeli” kitabının ele aldığı konular itibariyle, dijital alemde başarıyı yakalamak ve sürdürebilmek isteyenler için bir rehber ve başucu kitabı olacağına inanıyorum…
Leyla Alaton
Bugünün ütopyaları ve distopyaları içine sıkışmış gençlerin doğruları babalarının değil ancak kendi yöntemleriyle bulmaları gerekiyor. Ama doğru silahları kuşanarak ve elinin altındaki teknolojiyi iyi tanıyarak.
Girişimciliğin ilk adımı cesarettir. Cesaretin de yolunu açan kendine güven.
Geleceğin bilinmeyen engebeli yollarına, Tink kurucusu, eğitim ve çalışma hayatındaki geçmişten gelen önyargısız deneyimleriyle Zeynep Dereli’nin görüşlerinin önemli bir pusula olacağına inanıyorum…
Faruk Eczacıbaşı
Yeniliğe açık, çağdaş bir eğitim sistemi geliştirme hayali olan herkesin bu kitaptan alacağı çok değerli bilgiler var. Kitabın önemli bir boşluğu dolduracağına, Z kuşağı gençlerimiz, öğretmenlerimiz, öğrenci velileri ile eğitim sistemimizden sorumlu kişi ve kurumlar için çok yararlı olacağına inanıyorum.
Özetle, ‘Dijital Yerliler/Yeni Nesil Eğitim Modeli’ adlı bu kitap, Cumhuriyetimizin 100. yılında gelişmiş ülkeler liginde ilk on içine girebilmemiz için, teknoloji odaklı insan eğitiminin önemini vurguluyor, ‘ticari icat’ kavramını gençlerimize tam yerinde ve tam zamanında aşılıyor, girişimcilik ruhunu geliştirmenin küresel güç haline gelebilmemiz için olmazsa olmaz bir önkoşul haline geldiğini somut örneklerle gösteriyor.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Daha Yeni Başlıyor

Hızlı ve yüksek miktarda veri üretmekteyiz. Bu durum günümüz dünyasını doğrudan etkilemektedir. Yeniye alışamadan daha da yeni ile karşılaşmaktayız. Hepimiz, dijital dünyaya yeni gelmiş ve, çevresine uyum sağlamaya çalışan göçmenleriz.

Faruk Eczacıbaşı, toplumsal bilinmezliklere bütünsel bir bakış açısı ile yaklaşmış bulunmaktadır. Kendi çevremizde yaşanan sorunlar bütün dünyada yaşanan sorunların bir yansıması ve bu bütün dünya için böyle. Bütünden soyutlanan bir çözüm, ileride şekil değiştirmiş başka bir sorun olarak karşımıza çıkabilir. Yapılması gereken geçmişin dogmalarından kurtulup geleceğe hazırlanmaya odaklanmaktan geçmektedir. Yeni bir dünyanın geleceğinin sorunlarını yapıcı yollarla çözmeye çalışmak herkesin görevi ve geleceğe karşı borçlarımızı ancak bu şekilde ödeyebiliriz.  

Arka Kapak

Geriye dönüp baktığımızda, her şeyin buhar makinesiyle başlamış olduğunu görüyoruz – yeryüzünde yaşayan bir tür olarak insan, bu buluşla birlikte 18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sürekli hızlanan ve kendisini diğer türlerden kesin olarak ayıran bir sürece girdi. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde her iki günde bir, insanlık tarihinin başlangıcından 2003’e kadar üretilmiş toplam bilgi miktarı kadar bilgi üretiliyor. 2013’te 4,4 zettabayt (trilyon gigabayt) bilgi üretilmişken, 2020’de bu rakamın 44 zettabayta çıkması bekleniyor.
Bu durum, miktar ve hız olarak baş döndürücü elbette, ama bunun da ötesinde, ortaya çıkan karmaşıklık düzeyi üzerine düşünmek gerekiyor; bu karmaşıklık son derece önemli sonuçlara yol açıyor ve bu sonuçların hepsi birbirine bağlı. “Geleceğin dünyası”nın peş peşe üzerimize gelen eşiklerinden geçiyoruz, hatta sürekli olarak eşikte yaşadığımızı söylemek mümkün. Yeni olana alışma fırsatı bulamadan daha da yenisi geliyor. Bu anlamda hiçbirimiz artık “bu dünyanın yerlisi” değiliz, hepimiz yeni gelmiş, çevresine uyum sağlamaya çalışan göçmenleriz. 
Faruk Eczacıbaşı, Daha Yeni Başlıyor’da kendi kişisel deneyimlerinden, Eczacıbaşı Holding’in “kompüter” serüveninden, Türkiye’nin geçirdiği dönüşümlerden ve dünyadaki son gelişmelerden yola çıkarak, her gün daha büyük bir ivmeyle hayatımıza giren teknolojik gelişmelerin getirdiklerini ve götürdüklerini inceliyor, gelecekte dünyayı iyisi ve kötüsüyle nelerin bekliyor olabileceğini tartışıyor. Daha Yeni Başlıyor, bu alanda yazılmış en kapsamlı, en dengeli ve en anlaşılır kitaplardan biri.

1 Mayıs 2020 Cuma

Kana Diz Kana

Okuyucusu için muhteşem bir deneyim, bir kitap iki hikaye. Kazıma tekniği ile bir karesi aylarca çizilmiş bir çizgi roman. 
Hakan Günday, Emre Orhun'un çizgi roman üzerine oluşturduğu konuşma balonlarını görmeden, hikayeyi bilmeden, kendi hikayesini yaratmış. Ve kitabı bitirdiğimde benim de aynı çizgi roman üzerinde hikayeleştirme yapma iştahımın kabardığını söyleyebilirim. 

Arka Kapak

KANA DİZ KANA, başkarakterinin yaralanması ve yarasını satın almaya hevesli bir palyaçoyla karşılaşmasıyla başlayan olayların, giderek katman katman açılan, derinleşen, ortaya çıkan ve yok olan varlıkların birbirlerinin karanlık aynalarına dönüştüğü, yalnızlıkları ve kalabalıkları yakından ilgilendiren pek çok kavramın yanıp söndüğü, takas edildiği, tartışıldığı, yol içermeyen kaotik bir yolculuk hikâyesi.
Yaratıcıları arasında, kitabın çizilmeye başlandığı 2008 yılından beri tasarlanan ve bir doğaçlama deneyimine dayanan deney, 12 yıl sonra Türkçe edisyonda gerçeğe dönüşüyor. Hakan Günday’ın kitap için kaleme aldığı önsözde belirttiği üzere, “bulmakla değil, aramakla ilgili” bir deney…
Çizen: Emre ORHUN

28 Nisan 2020 Salı

Dijital Darwinizm

Kitap, yalnızca teknolojiyi değil, bireylerin birbirleriyle etkileşimini de insani kılmaya yönelik bir çağrıda bulunmaktadır. İnsanlık kadar eski olan akıl, yaratıcılık, değer bilme ve empati üzerinde odaklanmalıyız. 
Yalnızca en iyi uyum sağlayabilenlerin geleceği ve olabilecekleri öngörüp gerçekleşmesi mümkün işleri hayata geçirmek için öz güvenle, var gücüyle çaba gösterenlerin hayatta kalabildiği bir dünyada başarılı tutumun formülünü öğrenmek için okumanız tavsiye edilmektedir.

Arka Kapak

Yıkıcı bir geleceğe büyüleyici biçimde dalıyor.
Dylan Jones, Editör, Gq

İnovasyon hakkında uzun süredir başıma musallat pek çok soru vardı kafamda, bu kitap en sonunda bunlara yanıt buldu. İki kez okumaya değecek ender kitaplardan bir tanesi bu.
Rory Sutherland, Ogilvy & Mather Grubu Yön.Kur.Başkanı

Goodwin işinizi dönüştürmeniz için laf salatasını bir kenara koymanızı sağlıyor, ayakları yere basan, pratik tavsiyeler sunuyor.
Adam Najberg, Alibaba Dijital Medya Şefi

Dijital Darwinizm tüm dijital manzarayı kapsayan büyük bir harita sunmuş, içine de eyleme geçmeyi sağlayacak paha biçilemez öngörüler serpmiş.
Stefan Olander, Nike, Küresel Dijital Innovation Yön.Kur.Başkan Yardımcısı

Dijital tek bir şey değil, dijital her şey. Dijital Darwinizm dijital dönüşümdeki kademeli değişimin yeterli olmadığını söyleyen, sizi uyanmaya davet eden bir kitap. Yıkıcı teknolojiler, değişimin emsalsiz hızı ve dijital alanda gelişen süper şirketlerin yükselişi ile işletmeniz geride kalacak, eyleme geçmedikçe de yok olacak. Bu kitap, dijital dönüşümde en iyi olmak, bu çalkantılı dönemde hayatta kalmak isteyen kişilere ilham vermek için yıkıcı düşünceye dair keyifli bir bakış açısı sunuyor.
Kademeli değişim yetmiyor, işinizin çevresine teknoloji eklemek işe yaramıyor. Kuruluşunuzun dijital sonrası çağda başarılı olmasını istiyorsanız, Dijital Darwinizm ile aydınlanmalısınız.

12 Nisan 2020 Pazar

Bütün iyiler biraz küskündür

Covid19 karantina günlerinde kullanmaya başladığım Storytel uygulaması sayesinde sesli olarak dinleme fırsatı bulduğum kitap, okura, yazar Nilay Örnek'in hayata dair kendince oluşturdğu çözüm önerilerini sunmaktadır.

John Lenon'un sevdiğim cümlerinden 'Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir". Zaman zaman hayatın akışında mevcudiyetinde çok değerli olan konular ve kişiler, arkasından gelen yeni konu ve kişileri takip ettiğinde anlamsız, karmaşık, hoyrat, acımasız gelebiliyor. Sonra durup düşünüldüğünde ise olumsuzlukların arkasına sığınmaktansa olumluya çevirmeye çabalamayı daha çok tercih ediyor insan...

Arka Kapak
“Nilay kelimeleriyle, merakıyla, yorumlarıyla yaşama heveslendiriyor beni. İnadına yaşayıp o filmi de görmek, o şehre de gitmek, o son kapıyı da açmak istiyorum. Adalet yerini bulana kadar yaşamak isteği güçleniyor kalbimde… Bütün İyiler Biraz Küskündür, öğrenmekten, gülmekten, doğduğu yeri sevmekten vazgeçmeyenler ve iyi kalmaya çalışan bütün yorgun savaşçılar için geliyor.” İCLAL AYDIN
Çoğumuzun kalbi kırık ve bu bizi yavaşlatıyor... Ayrıldık, ayrıştık, yıprandık, işsiz, mesleksiz, huzursuz, kimi zaman kahkahasız, kimi zaman umutsuz kaldık. Peki ne yapacağız? Belki de önümüze bakıp önce, fark yaratabileceğimiz en yakınımızdaki durumla başlayacağız!  Gülmekle başlayıp çabalayacağız. Atmosfer, en sıradanı, en su yüzüne çıkanı, en hoyratı alkışlarken ve bizler pasif agresif bu akışı izlerken, Türkiye’de bütün gerçek iyilerin, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışanların kalbine birer leke düşüyor. İşte bu kitap da bir nevi benim memleket derdim, benim anlama çabam, olan bitenden kaçarken sığındığım bazı insan-limanlar ve benim çözüm önerilerim…

Makine Olmak

Mark O'Connell'in ödüllü kitabı Makine Olmak, okuyucusuna, 
teknolojinin manasını, ölümsüzlüğe karşı yarattığı iştahı, evrensel bir yok oluş tehdidini aktarmaktadır.

Transhümanizm, kriyonik bekleme, beyin emülasyonları, konnektomi kitap içerisinde detayları ile karşılaşacağınız çözümler olarak sunulmaktadır.

Tekno-dualizm, bilim yeni Tanrı, bilim yeni umut vb. fikre dayalı inanç hareketleri ise bütün hikayelerin bitişlerde başladığını hatırlatmaktadır.

Arka Kapak
Bu kitap size Jules Verne’in fantastik yolculuklarını anımsatabilir ya da engin bir hayal gücünün ürünü gibi gelebilir. Sorun şu ki, değil. Phoenix Havaalanı’nın yakınındaki kriyonik muhafaza deposunda metal silindirlerin içinde, sonsuzluğa uyanmayı bekleyen ilk insan bedenleri bulunuyor. Ünlü mucit Ray Kurzweil sonsuzluğu yakalama umuduyla günde 100 adet hap yutuyor. Sayıları giderek büyüyen bir kalabalık, insanın ölümü yeneceğine inanıyor.
İnsanın biyolojik sınırlarını esnetme uğraşındaki transhümanizm hareketi altın çağını yaşıyor. Elon Musk’ın yapay zekâyı beynimize eklemleme, Google’ın yaşlanma sorunumuzu çözme hedefiyle biyoteknoloji yatırımları yaptığı bir dünyada ölümsüzlüğe oynamak artık eskisi kadar marjinal görülmüyor. Gazeteci Mark O’Connell, MAKİNE OLMAK’ta hareketin içine doğru büyüleyici –ve ürkütücü– bir keşfe çıkıyor. Laboratuvarlarına giriyor, siborga dönüşmek için ciltlerinin altına çipler yerleştiren bir biyo-hacker topluluğuyla bodrumlarında tanışıyor; buralarda insanı afallatan yeni teknolojik olasılıklar ve bunların yarattığı ahlaki ikilemlerle yüzleşiyor. Makine Olmak, insanın mümkün geleceğini –ve mümkünün sınırlarını– görebilmek için ufuk açıcı bir kitap.

8 Şubat 2020 Cumartesi

Alamut


Arkadaş tavsiyesi ile okuduğum tarihi bir roman Alamut. Büyük Selçuklu Devlet'ini çöküşe hazırlayan, İsmail-i öğretisiyle Hasan İbn-i Sabbah'ın sıfırdan kurduğu saltanatının hikayesi. Bu tarihi romanda anlatılanlar günümüzde ve gelecekte de yaşanacakların sembolü şeklinde tasvir edilmiş bulunmaktadır. Roman, insanın yürekten inandıktan sonra her şeyi yapabileceği ve her şeyin üzerinden gelebileceği üzerine de kurgulanmış bulunmaktadır.

Arka Kapak

Yılların eskitemediği muhteşem kitap ALAMUT artık Koridor Yayıncılıkta. Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesinin, fedailerin ve cennet bahçelerinin hikayesi. Bir tarafta Hasan Sabbah'ın yeryüzü cennetiyle yeni tanışan güzel köleler, diğer tarafta onun en güvenilir savaşçıları olan fedailer. Sabbah'ın yarattığı cennetin içinde gözleri açıldığında hepsinin hayatı hiç umulmadık bir şekilde değişir. Hikaye 11. yüzyıl İran'ında, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah'ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Alamut Kalesinde geçmektedir. Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır.

1 Ocak 2020 Çarşamba

Başkan Babamızın Sonbaharı


Gabriel Garcia Marquez, siyaset, devlet ve toplumun bir diktatöryal sistem içerisinde bir portresini sunmuştur. Tek bir kişinin kendi istek ve arzularının üzerinden yaşamın kurgulandığı bir romandır.

Latin Amerika'da askeri diktatörlük yönetimi altında bulunan bir ülke ve başındaki diktatörün, devleti yönetim tarzı ile halkın bu siyasal ortam içerisinde devlete karşı tutumu irdelenmektedir.

Arka Kapak

"Başkan Babamızın Sonbaharı", ölmek üzere olan, ama bir türlü ölmek bilmeyen, yaşama tutunmak adına ne cinayetler işleyip ne kanlar döken bir diktatörün öyküsüdür. Romanın karmaşık öyküsü, sözü edilen ülkedeki yaşamın karmaşıklığı ile atbaşı gider. Öyle ki, Başkan'la ilgili anılarını anlatanları, yalnızca bir noktalı virgül ayırır. Romanın sonunda yinelenen belli sahneleri birleştirerek, konuşanların yaşam öykülerini bütünleyebiliriz. "Başkan Babamızın Sonbaharı"nı okurken, çağımızda sürüp gelen umutsuzlukla, sürüp gidecek olan umudun öyküsünü de izlemiş oluyoruz. Bu arada yazarın, yine Latin Amerika edebiyatı geleneğine bağlı kaldığını, birtakım 'tip'ler aracılığıyla, yalnızca sevgisiz, zavallı, bunak bir başkanı değil, onu yaratan gerçekdışı düzeni yargılama amacı da güttüğünü görüyoruz. Kolombiyalı bu ünlü yazar, çoksatar yazarların deneyimlerinden de yararlanıyor; böylece günümüzde şiddet ve cinsellikle uyarılan okurun da ilgisini çekmeyi başarıyor.