27 Ekim 2020 Salı

İdeoloji Olarak Biyoloji

Kitap, makul bir şüphecilik, her şey genlerde mi bitiyor, nedenler ve sonuçları, ders kitaplarındaki bir hikaye, toplumsal eylem olarak bilim sorularının yanıtlarını geniş bir perspektif ile okuyucusuna sunmaktadır.

Altını çizdiklerim;

Savaş alanı insanların kafalarının içidir ve savaş bu alanda kazanıldığı takdirde toplumun huzuru ve sükuneti garantilenir.

Huzur nihai toplumsal faydadır ve adalet ancak huzura hizmet ederse önemlidir.

Şüphecilikle kinizm arasında bir fark vardır; ilki eyleme, ikincisi sadece edilgenliğe yol açabilir.

İnsanlar dünyanın değişmesini engelleyemez, ancak uygun toplumsal örgütlenmelerle bu değişimi daha faydalı bir yöne kaydırabilir ve belki de kendi türünün yok oluşunu birkaç yüz bin yıl geciktirebilir.

Arka Kapak

Her politik felsefe bir insan doğası teorisiyle başlamak zorundadır.

İdeoloji Olarak Biyoloji, kökleri on dokuzuncu yüzyıldaki sosyal Darwinizme uzanan ve toplumun özelliklerinin, üyelerinin bi reysel özelliklerden kaynaklandığını ve bu özelliklerin de üyelerin genlerinde bulunduğunu kabul eden sosyobiyolojiyi odağına alarak, modern bilim ideolojisinin bizi yönelttiği hatalı yolları inceliyor. Bilimin sınırlı olduğunu kabul ederek, doğanın zenginliğini yeniden keşfetmemizi ve bilimin gerçek değerini takdir etmemizi sağlıyor.

Dünyanın önde gelen bilim insanlarından R. C. Lewontin yayımlandığı yıl büyük ses getiren kitabında, Stephen Jay Gould ve Peter Medawar'la aynı doğrultuda, "saf bilimin" toplumsal ve siyasi ihtiyaçlarla varsayımlar tarafından nasıl şekillendirilip yönlendirildiğini irdeliyor.

"Bilim insanları, yaşama bilim insanları olarak değil, ailenin, devletin, üretken bir yapının içindeki toplumsal varlıklar olarak başlar ve doğaya toplumsal deneyimlerinin şekillendirdiği bir mercekten bakarlar... Bilim, kendinden önceki Kilise gibi, her tarihsel devirde toplumun baskın değerleriyle görüşlerini yansıtan ve perçinleyen bir toplumsal kurumdur."

18 Ekim 2020 Pazar

Yeraltından Notlar


Kitap kulübü serisi ile devam ediyorum. Dostoyevski'nin kendine has üslubu ile okurlarını düşündüren bir eser.

Kahramanların içsel hesaplaşmaları ve vicdani sorgulamaları ile kendi cevapsız sorularımın da yanıtlarını bulduğum bir farkındalık yaşadığımı belirtebilirim. 

Yazarında belirttiği gibi "Bizi kitaplar olmadan kendi başımıza bırakın anında tongaya düşer, kayboluruz - sadakatimizi nereye yerleştireceğimizi, neye dayanacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neye saygı duyup neyi küçümseyeceğimizi bilemeyiz."

Arka Kapak

"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüzkarası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız."

Dostoyevski'nin Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman. Kitap, okuruna "yeraltı" diye adlandırdığı bir ruh halinden seslenen kahramanın uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.

14 Ekim 2020 Çarşamba

Kinyas ve Kayra

 

Kitap kulübü edebi okumalarımdan biriydi. Hakan Günday'ın daha önce farklı bir tarz ile yazdığı Kana Diz Kana'yı okumuştum. Kinyas ve Kayra ise içerisinde yer alan olay örgüleri ile karanlık edebiyatın derinlerine okuyucusunu çeken bir yolculuk hikayesi sunuyor.

Arka Kapak

Kinyas ve Kayra

Hakan Günday’ın ilk kitabı olan “Kinyas ve Kayra”, pek çok okuyucu ve eleştirmen tarafından tam not almayı başarmış bir roman olarak karşımıza çıkıyor. Başarılı betimlemelerinin yanı sıra, yalın ve gerçekçi anlatış tarzıyla da ünlenen yazar; bu kitabı ile yeraltı edebiyatının hatırı sayılır isimlerinden biri haline geliyor. Romanı 3 bölüm ile kurgulayan Günday, içerisinde bolca felsefi öğeler barındıran, paradokslar kuran ve olayları birbiri ardına çözülen düğümlere bağlayan bir hikaye ile okuyucuları karşılıyor.

Çocukluktan bu yana arkadaşlıkları süre gelen iki karakterin anlatıldığı kitap, Afrika’dan Amerika’ya ve son olarak da Türkiye’ye uzanan yolculuklarına yer veriyor. Bolca suçun, cinayetin ve cinselliğin yer aldığı roman, sizi sürükleyici bir hikayenin içerisine dahil ederken; Hakan Günday hayranlığınıza dur diyemeyeceksiniz!

Afrika’dan Türkiye’ye Uzanan Bir Yolculuk

Roman, Kinyas ve Kayra’nın Afrika’daki yaşamlarının anlatıldığı kısım ile başlar. Bu iki arkadaş, Afrika’da suçtan suça karışmaktadır. Hırsızlık, cinayet, içki, kumar ve hatta tecavüze varan suçlarının ardı arkası kesilmez. Karakterlere bakıldığında ise açıkça hayattan duydukları kin ve nefret ile kaybettikleri inançsızlık göze çarpmaktadır. Bu sebepledir ki oldukça hızlı yaşayan bu iki arkadaş, suç işlemekten de kendilerini alıkoymazlar.

Bir gün, beraber bir banka soymaya karar veren iki kafadar, soygunda başarılı olup yüklü miktarda paraya sahip olurlar. Ancak Kinyas, Kayra’ya sadık kalmaz ve paraları alıp kaçar. Kayra artık yalnızdır ve kendisine farklı bir yol çizecektir. Bu esnada Türkiye’ye dönme kararı alır. Ancak hiçbir şey geride bıraktığı gibi değildir. Ailesi, evi ve çevresi bir anda değişen Kayra, yeni yaşamına ayak uydurabilecek midir? Ya Kinyas? Onunla yeniden karşılaşmaları nasıl olacaktır? Peki Kinyas ve Kayra, kendilerini bekleyen sona hazırlıklı mıdırlar?

Bunları Biliyor muydunuz?

Hakan Günday’ın 2000 yılında yayınladığı “Kinyas ve Kayra”, 3-4 yılda tamamlanabilmiştir. Yazarın, romanı kaleme aldığı ilk yıllarda henüz lisede okuduğu bilinmektedir.