3 Ağustos 2020 Pazartesi

Tarihi Kırıntılar



Yazar Barış Bıçakcı ile Sinek Isırıklarının Müellifi isimli kitabı ile tanışmıştım. Kitapta, ruhsal söküklerle uğraşan yazar partal fikirler ile okuyucusu ile buluşmuştu.

Tarihi Kırıntılar ise katıldığım Kitap Kulübünün ilk kitabı, yazarın dili zaman zaman akıcı zaman zaman merakımın gerisinde kalan bir yapıda kitaba yansımaktaydı. Bazen satırlarda, bazen kimliklerde, bazen zaman ve mekanlarda kaybolabiliyor insan. Ben dili, O dili, şair dili zaman zaman karışabiliyor. 90'larda ve 2000'lerde geçen, kronolojik olmayan bölüm geçişleri zamanı reel olarak komplike bir halde okuyucuya sunmaktadır. 

Yazarın ablasının kaybı ile başlayan kitap, şairin devamındaki yolculuğu, diğer şairler ile yaptığı söyleşiler ve her söyleşinin sonunda kendine çıkardığı poetikalardan oluşmaktadır.

Ablası Meral'in kaybı, kitabın ana kahramanı Can için bir metafor. Can ablasının peşinden çıktığı yolculukta kendi içsel yolculuğunu tamamlıyor. Kırıntılar ise yas sürecinin sonsuzluğundan doğuyor.

Yazarın ifade gücü çok güçlü. "Yazmak kendini kazımak demek oluyor." kendi cümlesi. Yazmanın iyileştirici gücüne sığınmış...

Yazar, şairlerle gerçekleştirmiş olduğu söyleşileri aktarırken toplumsal acılara da atıfta bulunmaktadır; madımak olayı, mülteciler gibi yakın geçmişin tarihi olaylarına yer vermiş bulunmaktadır.

Arka Kapak

Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can... Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An”dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar”, beyhude mi? Barış Bıçakçı’dan şiir kadar yalın, hayat kadar karmaşık; şiir kadar karmaşık, hayat kadar yalın bir roman.