18 Kasım 2023 Cumartesi

Homo İnformatiks

 

Luc de Brabandere, bir mühendis, matematik tutkunu ve felsefeye ilgi duyan biri... Kitap, sayıların ve algoritmaların dili ile sözel dili birleştiren bir tür. Yazar, Aristoteles, Harezmî, Bertrand Russell gibi isimleri de bir araya getirerek, internet ve bilgisayar dünyasının yıkıcı dönüşümüne; matematik, mantık ve felsefeye dayanan tarihsel gelişim sunarak farklı bir bakış açısı ile yaklaşılmasının önünü açıyor. Zevkle okudum.

4 Kasım 2023 Cumartesi

İtiraflarım


Dünya tarihinin en iyi yazarlarından biri olan Tolstoy'un itirafları okurken düşündüren, düşündürürken içselleştiren bir seyir yaşattı. Nobel Edebiyat Ödüllü yazarın kişisel tarihinden itirafları okumaya değer.

Arka Kapak

Bir seyyahla, onun çölde karşılaştığı yırtıcı hayvanları anlatan o şark masallarını kim bilmez ki. Seyyah, hayvandan kurtulmak için susuz bir kuyuya atar kendini. Orada, kuyunun dibinde bir ejderha görür. Onu yutmak için ağzını açmıştır. Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmamak için yukarıya çıkmaya cesaret edemezken ejderha tarafından da yutulmamak için aşağıya atlayamayan bu zavallı, kuyunun duvar taşları arasındaki bir dalı yakalar ve ona sımsıkı tutunur. Elleri uyuşur ve az sonra, her iki tarafta bekleyen felaketin kucağına düşeceğini hisseder, ama hala sımsıkı yapışıp durmaktadır dala. O sırada biri beyaz biri kara iki farenin onun tutunduğu dalın çevrisinde dolaşıp dalı kemirmekte olduklarını görür. Birkaç dakikası vardır. Dal kopacak ve o da canavarın ağzının içine düşecektir. Seyyah bunu görür ve kurtulma şansının olmadığını bilir. ama havada debelendiği sürece, çevresine bakınmaktadır. Çalının yapraklarından bal damlaları görür. Dilini uzatıp bunu yakalamaya koyulur. işte ben de aynı, beni parçalamaya hazır olduğunu bildiğim halde, hayatın dallarına tutunuyorum ve bu azaba niye düştüğümü bir türlü aklım almıyor ve şimdiye kadar bana teselli vermiş olan balı emmeyi deniyorum. Ama bal bana tat vermez oldu artık; beyaz ve siyah fareler gece gündüz tutunduğum dalı kemirmekteler...

31 Ekim 2023 Salı

Daha

Olay örgüsü, kurgusu, beklenilmeyen ters köşe bölümleri ile bir Hakan Günday dehası daha okudum. Başlangıcı, gelişmesi, sonucu birbirinden farklı ilerleyen hatta bölümleri sanat terminolojisi ise desteklenerek okuyucuyu düşündüren, başkalaştıran bir ödüllü roman. Okurken tasvir edebildiğim de bir kitap olduğu için her daim hatırlanacaklar hafızamda yerini aldı.

Arka Kapak

Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikâye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gazâ. Babası bir insan kaçakçısı, Gazâ da onun çırağı. Henüz 9 yaşında. Yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.

"Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye'dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir Boğaz Köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğu'da, ayakkabılı olanı Batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de, kaçak denilen insanlar… Elimizden geleni yapıyorduk... Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini. Nereye gideceklerse oraya… Sınırdan sınıra ticaret… Duvardan duvara…"

21 Ekim 2023 Cumartesi

Muhteşem Gatsby

Sevdiğim bir arkadaşımın 'geçmiş olsun' hediyesi olan, yazarla ilk kez tanışmamı sağlayan hikaye, gizemli genç milyoner Jay Gatspy ile saplantılı aşkı arasında geçen olayları, bir başka roman karakteri gözünden okuyucuya aktarıyor. Görkemli ve akıcı bir roman.

Arka Kapak

Muhteşem Gatsby yalnızca Fitzgerald’ın en parlak yapıtı değil, aynı zamanda 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en iyi romanlarından biridir. Kahramanı Jay Gatsby’nin Long Island’da bir malikânede sürdürdüğü debdebeli yaşam tarzı, “Caz Çağı” olarak bilinen 1920’li yılları bütün coşkusu, aşırılıkları, şiddeti ve çöküşüyle yansıtır.

Eğitimsiz bir aileden gelen yoksul Gatsby, kendini baştan yaratır. Servet ve güç kazanarak yeni umutlar ve başlangıçlar vaat eden bir hayatın eşiğine gelen bu gizemli milyonerin tek dürtüsü saplantı haline getirdiği ilk aşkı Daisy’ye kavuşmaktır. En parlak düşlerinin bir öpücükte cisimleştiği beş yıl önceki bir anı yeniden yakalamaktır aslında. Ama geçmiş geçmiştir ve tekrar edilmesi mümkün değildir. Gatsby’nin uğradığı yıkım, Amerikan Rüyası’nın da çöküşüdür.


15 Ekim 2023 Pazar

Ziyan

"Geçmişte yaşayanlar donarak ölürler." diyor Hakan Günday. Siyasi bir roman ancak bu biçimde ilgi çekici hale getirebilirdi. Azil ve Asil'in dünyasına girdiğinizde çıkmak istemeyeceksiniz. Roman içerisinde Mustafa Kemal Atatürk ile karakterlerin bağlantılandığı hikaye okuyucuya tarihin kilit olaylarını hatırlatıyor. Bir kez daha söyleyerek yinelemek isterim ki, Hakan Günday kalemi, zihni ve epistemolojik bakış açısı iyi ki var...

Arka Kapak

'Beyaz gövdeli zenci köpeklerimiz var. Adları da var. Ama onlar birer heykel. Çağırınca gelmiyorlar artık. Cennetin kapısını bekliyorlar. Karla karışık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! Öyle bir cennet ki, paslı demirin bile ak sakalı var. Bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş. Havası havlamayı bırakmış, ısırıyor. Beyaz ağzı etimizle dolu. Bu yüzden sessiz bir ayaz var. Saçaklardan sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış. Gazete kâğıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri, bekliyoruz.
Cennetten kovulmayı. Bembeyazız. Soğuk. Donmak. Çözülmek. Tekrar donmak.
Daha fazla hiçbir şeye gerek yok. Fiilleri çekmeye bile. Herkes kalsın yerinde. Bıraksınlar, yaslansın göğsüm sırtlarına, ılıklaşsın enseleri nefesimle. Yavaş yavaş sokayım dilimi derilerine. Aksın içlerine hayatımın zehri. Yirmi adet mermi. Muhteşem! Hepinizi geberteceğim! Ama hepinizi!'

5 Ekim 2023 Perşembe

Azil

Yine soluksuz okuduğum bir Hakan Günday romanı. Termodinamik'in ikinci yasası ile başlaması da beni fazlaca cezbetti. 

Arka Kapak

Teknoloji, insanların davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkilerini, asla geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyor. Söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyor.
İnsanlığın bin çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğneniyor. Ve on yıldır da internet tarafından yutuluyor.

Bireyin yalnızlığı, toplum dışına çıkmasıyla sonuçlanıyor. Toplum dışına itilen (ya da bunu kendi tercih eden) birey, kendi doğrularını yaratıp onlarla yaşamaya başlıyor. Zamanla toplum ile birey arasında genişleyen ahlak farkı, ikisinin de hastalanmasının temel nedeni oluveriyor.

Hakan Günday "Azil"de içinde yaşadığımız toplumsal yapıya yönelen eleştirisini, modern insanın "hiç"leşme sorunsalını, gerçek, hayal, kâbus arasındaki geçişler ile zaman ve mekân geçişlerini, yer yer sertleşen ifadelerle öyle ustalıkla aktarıyor ki, okuyucuyu adeta tokatlıyor.

Yazdıklarıyla uçları zorlayan genç yazar Hakan Günday her ne kadar yeraltı edebiyatı yapmadığını söylese de, insanı rahatsız ve tedirgin edici, hem sisteme karşı olan hem de sistemle iç içe geçen karakterlerine ustalıkla can veriyor. Günday, ana karakteri Asil'in psişik özelliğine ve dünya algısına uygun bir dili de büyük bir beceriyle kullanıyor. Roman boyunca çok sayıda felsefi tanımlama ve tespit, ana karakterin üslubuyla sıralanıyor.

30 Eylül 2023 Cumartesi

Tanrı İnsan Hayvan Makine

Yapay Zeka ile ilgilenenlerin okumaktan keyif alacağı derin ve öğretici bir kaynak.

Arka Kapak

YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDA İNSAN OLMANIN ANLAMINA DAİR ÇARPICI VE DERİN BİR SORGULAMA.

İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde dünya, bizim kavrayışımızın çok ötesindeki güçler tarafından yönetilen tılsımlı bir yerdi.

Ancak bilimin yükselişinden ve Descartes'ın zihin ve fiziksel dünyayı birbirinden ayıran felsefesinden sonra bu gizemin yerini materyalizm aldı. Bu noktada kendi bilincimizin, yani "ruhumuzun" aslında bir yanılsama olup olmadığını sorgulayan bir sürece girdik.

Şimdiyse idrakimizin, kontrolümüzün, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan teknolojinin ve özellikle yapay zekânın hayatımıza girmesiyle varoluşun temel sorularını anlamlandırmak için yeni dijital metaforlar kullanmaya başladık. Ama kimlik, bilgi, yaşamın amacı gibi temel felsefi problemleri merkeze alan bu metaforlar yeni bir perspektif ışığında tekrar ele alınmaya muhtaç.

Meghan O'Gieblyn bu zor iş için kolları sıvayarak felsefi bir titizlik, sağlam bir entelektüel kavrayış, özgünlük ve ironiyle hayatın anlamını yeni baştan sorguluyor. Hâlâ inançla ilgili soruların peşini bırakmayan eski bir dindar olarak, kendi kişisel deneyiminin derinliğini ve yer yer de mizah anlayışını eşsiz üslubuna katıyor.

Tanrı, İnsan, Hayvan, Makine modern çağın çılgınlığıyla koyulduğumuz bu yolda kaybolmamamız için kaleme alınmış ufuk açıcı bir rehber.

17 Eylül 2023 Pazar

Zargana

Hakan Günday her zamanki leziz anlatımı ile romanı zaman kaybetmeden okumamı sağladı yine yeni yeniden...

Kitap, Jacques Dutronc'un "Hayat , cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır." sözü ile başlıyor ve karakterlerin yarattığı karmaşık bir öykünün, yalın ve duru anlatımı ile okuyucuyla buluşturuyor. 

Arka Kapak

Kimsenin birbirine bakmadığı, yalan, ihanet, şiddet, tecavüz ve acımasızlıkla yoğrulmuş, yalnızca hayallerin göz göze geldiği bir hayattan intikam almanın en iyi yolu yaşamaktır. Anlam aramak boşunadır ve her şeyin "hiç"e dönüşmesi gerekir. Henüz on ikisinde Berlin'de dört kişinin tecavüzüne uğrayan Zargana, bu olaydan sonra kendini insan sınıfından sıyırır. Ne var ki insan olmaktan uzaklaşıp "hiç"e yaklaştıkça kendisine döner; aşık olur. Parçalanmış benliğini onarmak için, başkalarının oynadığı bir "hayat oyunu"nu sahnelemeye koyulur...

Türk edebiyatında şimdiden farklılığını kanıtlamış olan Hakan Günday, Zargana'da bunca karmaşık bir öykünün altından yalın ve duru bir anlatımla kalkıyor. Hayat, varlık, hiçlik, oyun, zeka, kudret ve acizlik arasında gidip gelen bir metin.

3 Eylül 2023 Pazar

Toza Sor


John Fante'nin okuduğum ilk kitabı. Farklı bir hikaye kurgusu ve anlatım biçimi var. 

Arka Kapak

erken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. Birkaç paragraf okudum. Sonra çöplükte altın bulmuş biri gibi kitabı masaya götürdüm. Cümleler sayfada yuvarlanıyordu, kayıyorlardı. Her cümlenin kendine özgü bir enerjisi vardı; cümlelerin özü sayfaya bir biçim veriyordu: sayfaya oyulmuşlardı sanki. Duygusallıktan korkmayan birini bulmuştum sonunda. Mizah ve acı olağanüstü bir kolaylıkla iç içe geçmişti. O kitabın ilk sayfaları benim için çılgın ve büyük bir mucizeydi. Evet, Fante beni çok etkiledi. O kitapları okuduktan kısa bir süre sonra bir kadınla yaşamaya başlamıştım. Benden daha ayyaştı ve korkunç kavgalar ederdik. Bazen ona, "Bana orospu çocuğu deme! Bandini'yim ben, Arturo Bandini" diye bağırırdım. Fante benim Tanrı'mdı ve Tanrı'ların rahatsız edilemeyeceğini, kapılarının çalınmayacağını biliyordum. Ama "Angel's Flight"ın neresinde oturduğunu tahmin etmeye çalışır, hala orada yaşadığını tahayyül etmeyi severdim. Hemen her gün ordan geçerdim, Camilla'nın tırmandığı pencere bu muydu? Lobi bu mu? Hiçbir zaman emin olamadım. Chares Bukowski

20 Ağustos 2023 Pazar

Karakter Aşınması

Sennett kitabında, yeni kapitalizmin insanın karakterine yönelik saldırısı sürüklenme, eski kapitalizme ait bir kötülük rutin, zamanın yeniden yapılandırılması esneklik, modern emek biçimlerini kavramanın zorluğu okunaksız, risk almak nasıl kafa karıştırıcı ve bunaltıcı bir deneyim haline geldi, iş etiği nasıl değişti, başarısızlıkla başa çıkmak, işin açtığı yaralara bir çare: cemaat tehlikeli bir zamir bölümleri ile zihinleri öğretici ve düşündürücü bir yeniden yaratım sürecine sürüklüyor.

Arka Kapak

Yeni ekonomik düzenin büyülü sözcüğü "değişim"in doğası nedir; insanlara nasıl yansıyor? Her zaman kısa vadeye endeksli bir ekonomide kişi nasıl kalıcı değer ve hedeflere sahip olabilir? Her an parçalanan veya sürekli yeniden yapılanan kurumlarda, kişi kendi kimliğini ve yaşam öyküsünü nasıl oluşturabilir? Küreselleşme olgusunu makro düzeyde inceleyen birçok kitap yayımlandığı halde, bu sürecin mikro düzeyi, insan karakteri üzerindeki etkileri pek az incelendi. Richard Sennett, Karakter Aşınması'nda bunu yapıyor. Ona göre sermayenin, günümüz ekonomisinin bütün dünyaya yayılmış dalgalı denizlerinde "hızlı kâr"ın dışında başka bir amacı yok; şirketlerini piyasadaki anlık değişimlere müdahale edecek biçimde esnekleştirip, yeniden yapılandırıyor. Kişilerden sürekli kendisini yenilemesini, seyyar olmasını, risk almasını, rekabet becerisini geliştirerek yırtıcı bir karakter edinmesini, takım çalışmasında uyumlu olmasını bekliyor. Ancak eski kapitalizmin rutin ve monoton yapısına karşı savunulan bu politikaya yakından bakıldığı zaman, sadece eski iktidar yapılarının rengini değiştirdiği görülüyor. Çalışanlar için esnekliğin anlamı ise yaşam boyu iş güvencesinin yok olması; sürekli iş ve şehir değiştirerek yön duygusunu yitirmek; istikrarlı işlerin yerini geçici projelere bırakması ve bir işten diğerine, dünden yarına sürüklenen yaşam parçacıklarından beslenen, rekabetin körüklediği "güvensizlik" ve "kayıtsızlık" duygusu... Ve bir de karakter aşınması... Oysa insan karakteri, duygusal deneyimlerimizin uzun vadeli olması ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz etik değerler üzerinden gelişir. Karakter, içsel bütünlük, ilişkilerde karşılıklı bağlılık ve uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak biçiminde kendini gösterir. Yeni kapitalizm ise güvenmeyi, bağlanmayı ve uzun vadeli planlar yapmayı kârlı bulmaz, reddeder. Sennett Karakter Aşınması'nda gelişmiş bilgisayarlarla üretilen ekmeğin kalitesinden çok, ekmeği yiyenlerin hayatına bakıyor ve soruyor: "Bu sistem insanın yaşamına değer ve anlam katıyor mu?" Ve ekliyor: "Değişim, kitlesel ayaklanmalarda değil, ihtiyaçlarını birbirleriyle paylaşan insanların arasında, toprakta yeşerir. İnsanları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir rejimin, meşruiyetini uzun süre koruyamayacağından eminim".

"Sennett ikna edici bir biçimde, işçilerin gittikçe daha fazla yaşadığı güvensizliğin ahlaki bir kimliğin oluşmasını imkânsız kıldığını savunuyor... Karakter Aşınması keskin ampirik gözlemin ve yoğun etik tartışmaların mükemmel bir sentezi".
-Richard Rorty, Stanford Üniversitesi-

"Sennett'in, okurun içine işleyen çarpıcı kitabı esnek ve istikrarsız istihdama geçişi ele alıyor... Yazar, şirketlerin ambalajlarının şıklaşırken hainleşmesi meselesini değerlendirmemizi istiyor".
-Robert M. Solow, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü-

11 Ağustos 2023 Cuma

Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm

 

Farklı bir arayış hikayesi. Yedi çeşit 'evet'e' odaklanabilirsiniz;

  1. Kendinizi, size emanet edilmiş bir küçük çocuk olarak görün.
  2. Nötr duyguları keyifli duygulara dönüştürün.
  3. Tüm engelleri ve güçlükleri kendinizi hatırlamak için bir fırsat olarak görün ve zor zamanlarda, trajik olaylar karşısında ve felaket durumlarında bir elmas gibi sağlam durun.
  4. Kendinizle bir başkasıyla tanışır gibi tanışın ve kendi huylarınıza, alışkanlıklarınıza dair meraklı olun.
  5. Her hareketinizi bilinçli yapın ve bütün eylemlerinizden haberdar olun.
  6. Kendinizi uzak amaçlara kaptırmayın.
Evet 7 değil ve fakat 7 çeşit 'hadi ordan'da' 4 adet ve senin hakkında yedi şey düşündüm de net 7 değil...

Arka Kapak

Bu kitabın baş kahramanı daima korku ve kaygı içinde yaşayan, hata yapıp durmaktan yorulmuş, zihninin içinde sürekli konuşan sesin esiri olmuş, kendine tapmak ve kendinden nefret etmek arasında gidip gelen bir insan. Bu kitabın baş kahramanı sizsiniz.

Bilge büyücü Mama Nono, kahramanımıza şöyle diyor:

“Kendini çok bilgili, kültürlü, incelikli ve zarif buluyorsun. Peki bütün bunlar anlamlı bir yaşam sürdürmen için yeterli mi? Edindiğin bunca fiyakalı fikir, zihnini değiştirebildi mi? Eğer öyleyse neden hayatın –günlük varoluşun– eziyet dolu, her an kargaşa ve kaos içinde? Arada tek tük neşeli, mutlu anların var, ama bunların dışında yaşamına neredeyse her zaman bir karabulut hâkim.”

Yedi yılda bir defa ve yalnızca yedi kişi için kapılarını açan gizemli bir manastırdan bir davetiye alsaydınız ne yapardınız?

Mama Nono’nun peşine takılın ve balta girmemiş bir ormanda, tehlikelerle dolu bir maceraya sürüklenin. Kendinizi hatırlamayı ve kendinizi izlemeyi öğrenerek zihninizi eğiteceğiniz bu yolculukta bir pigmeden:

• Gerçek bir insan olmanın yedi şartını

• Zihin gücünüzle bedeninizi ısıtmayı

• Yürüyüş meditasyonu yapmayı

ve bir prensten:

• Başka Türlülük Kanunu’nun nasıl işlediğini

• İçsel baş düşmanınızı ve içsel hayvanınızı nasıl bulacağınızı

• Zihinsel ve fiziksel acılarla baş etme yöntemlerini

• Rüyada uyanabilmenin yollarını öğreneceksiniz.

6 Ağustos 2023 Pazar

Gecikmeye Övgü


Helene L'Heuillet, Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe doçenti. Raison publique dergisinin yayın kurulu üyesi.

Yazar, gecikmede dinamik bir kaygı yatar. O nedenle geç kalmak için zaman kaybetmemek gerekir. Fazla zaman kaybetmemek için gecikmekte acele etmek gerekir cümleleri ile okuyucuyu derin düşüncelere sürüklüyor. 

Geciken insanı kıskanç biri olarak tanımlıyor. Geciken insan kendi zamanını kıskanır, can sıkıntısı çeken kişinin karşıtıdır diyor. Can sıkıntısı zamanı öldürürken gecikme yaşatır. Canı sıkılan kişi ölüm ve garezin yakasını bırakmadığı bir katildir. Geç kalan zamana değerini teslim eder. İster bekleyen ister beklenilen olalım, zamanın değerini bütünüyle biliriz: Gecikme süreyi hissettirir, gerçeğe yeniden kavuşturur. Sahip olunamayana karşı sahiplenici olalım diyerek kitabını sonlandırmaktadır. 

Arka Kapak

Çağımızın hastalığı: Zamansızlık, her yere ve her şeye geç kalma korkusu... Oysa geç kalmak iyidir.

Hélène L’Heuillet Gecikmeye Övgü’de çocuklukta ısrar etmek, uykusuzluk, annelik, çalışma yaşamının katı kuralları gibi olgular üzerinden zaman(sızlığ)ın hissedilen yüzlerini tasvir ediyor ve hayatı daha iyi anlamak için geç kalmaya davet ediyor bizi.

“Geç kalmak tam bir saplantıya dönüştü. Öyle ki her şey bizi erkenciliğe sürüklüyor. Günümüzde çocuklar bile çocukluktan çıkmak için acele etmeliler; hızlı gitmeliler – okumayı hızlıca öğrenmeli, hızlıca ‘temel bilgilere hâkim olmalı’, oradan oraya hızlı gitmeliler. ‘Erken gelişen’ bir çocuk sahibi olmak bütün ebeveynlerin hayali. Ama yaygınlaşan erken gelişmişlik, giderek daha sık görülen erken ergenlik ve erken menopoz olarak da kendini gösterdiğinde oturup ağlıyoruz.”

29 Temmuz 2023 Cumartesi

Bilimin Toplum Üzerindeki Etkileri

 Kitap, yazarın Oxford'daki Ruskin Collage'da yapılan ve sonradan da Columbia University, New York'ta tekrarlanan konuşmalarını kapsamaktadır. Kitap, bilim ve gelenek, bilimsel tekniğin genel etkileri, oligarşide bilimsel teknik, demokrasi ve bilimsel teknik, bilim ve savaş, bilim ve değerler, bilimsel toplum istikrarlı olabilir mi bölümlerinden oluşmaktadır. Bireyin evrendeki yeri ile başlayan anlatım tümevarım ile topluma doğru aktarılmaktadır. Bilimsel toplumun istikrarı ise fiziksel, biyolojik, psikolojik nedenler özelinde patolojik olarak betimlenmektedir.

Arka Kapak

Russell bu eserinde bilimi ele almakta, bilimsel gelişmeleri, bu gelişmelerin toplumsal yaşama yaptığı etkileri geniş bir şekilde incelemektedir. 

Savaş nedir?

Özgürlük nedir?

Devlet nedir?

Devletlerin yapısı gibi aklımıza gelecek bir çok konuda tarihsel olarak düşünceler incelenmiş, ortaya eşsiz bir eser çıkmıştır.

9 Temmuz 2023 Pazar

Duygusal Oyunlar

 

Popüler kültürün modern yaşamlara etkisinin ilişki dinamiklerini değiştirdiği, dönüştürdüğü günümüzde; rolü her ne olursa olsun tüm insanların duygusal manipülasyonları anlamak ve yönetmek için başvurması gereken, bilimsel vaka analizleri ile desteklenmiş bir kitap.

Standart bir reçete sunmuyor ve fakat büyük resmin anlaşılması ve akıl ile sentezlenmesi ile duygusal ve ruhsal bir zırh oluşturulmasına katkı sağlıyor diye düşünüyorum.

Arka Kapak

Sevilmeyi herkes ister ama bu yolda neler harcadığımızı, nelerden taviz verdiğimizi ve aslında gerçek sevginin ne olduğunu hiç hesaba katmadan ilişkilerin kollarına bırakırız bazen kendimizi. Tükendiğimizde uyanırız.

Sevilmek için çok uğraştığınız oldu mu? Sizi sevdiğini söyleyerek sizden aşırı fedakârlık talep eden biri karşısında kişiliğinizin çok dışında davrandığınız için inanmadığınız bir hayatı yaşadığınızı düşündünüz mü hiç? Sonsuz bir sarmalın içinde kaldığınızı hissettiğiniz halde döngüyü sonlandırmak adına o minicik adımı atmaya çekindiniz mi? Aklımız, mantığımız bize sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin o kişiyle mümkün olmayacağını, hiç bir şeyin değişmeyeceğini söylediği halde neden tekrar döneriz?

Sevilmek ihtiyacıyla manipüle edilmiş, gündelik manipülasyonlardan narsistik manipülasyona giden taşlı, engebeli ve kasisli yollarda savrulmuş olabilirsiniz. Sevgi yaşamsal bir ihtiyaçtır ve daima ulaşacağınız bir yerlerde hep var olmaya devam edecektir. Neden bu kadar muhtaç hissettiniz ve sevilme beklentisiyle manipüle edildiniz? Üzerine düşünmeye değmez mi? Sevgide yaralandığınız yeri o kişi iyileştirebilir sanıyorsunuz belki de. Oysa boşluğun sebepleri çok uzak geçmişte. Çocukken ıssız bırakılan kalbinizde. Bugüne ait hiç kimse oranın yarasını onaramaz. Hiç kimse kendi açmadığı yarayı kapatamaz.

Peki manipülasyonları yapan kişi sizseniz?

Yalanların kol gezdiği bir dünyaya neden daha fazla katkı sağladığınızı düşünmek ister misiniz? İhtiyaçlarınızı karşılamanın daha direkt, cesur ve adil bir yolu daima vardır. Evet risk içerir ve eliniz boş dönebilirsiniz. Olsun, yeniden denersiniz.

Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan, ilişkilerin en çok yara aldığı alanlardan biri olan duygusal manipülasyonları kaleme alıyor bu kez titizlikle. “Love bombing-gaslighting-ghosting”, ilişkilerde stratejiler ve duygusal manipülasyonlar konularının vakalar ve denemelerle anlatıldığı Duygusal Oyunlar, kendinizi manipüle ederken ya da edilirken bulduğunuz her duruma bilgi, kavrayış ve deneyim katacak. Her ne kadar “gerçek hayat hikâyelerinden” uyarlanmasa da, psikodinamik açıklamalarıyla insan davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını anlamayı, ilişkileri anlamlandırmayı hedeflediğinden kendinizden bir parça bularak okuyacaksınız bu kitabı. Siz yazılmadınız ama siz de oradasınız…

16 Haziran 2023 Cuma

Kendine Bakma Kitabı

Cem Mumcu'nun kalemine olan hayranlığımın artarak devam ettiği kitaplarından birini daha keyifle, öğrenerek, düşünerek okudum. Kitap, kendine bakma, kendine ulaşma, arayışlar, ben ya da hiç gibi bölümlerden oluşuyor. Her bölüm öncesi gustosu olan illüstrasyonlarla sanatın edebiyatla bütünleşmesinin kıymetini de gözlemleyebilirsiniz.

Arka Kapak

“Önünde sonunda bütün mesele senle sen arasında”

Bugün yaşanan hayatın içinde kendini nereye koyacağını bulamayanlara, gözünün gördüğünden fazlasını görmek isteyenlere ve "kendi"ne gelmek isteyenlere, bu dönemin kılavuzluğunu yapacak bir kitap...

Sayfalar arasında Cem Mumcu’nun karalamalarıyla da karşılaşacaksınız.

“Bir keresinde bir şey dinlemiştim göğsüme saplanmıştı, bir keresinde bir şey okumuştum bir bıçağın ucu gibiydi, bir keresinde birine gerçekten bakmayı denemiştim gözüm kanamıştı ve bir keresinde aynaya bakmayı başarmıştım. O gün bugün hepsi kovalar beni. Sonunda bıraktım kaçmayı… Anladım kaçacak bir yer olmadığını dahası kaçılacak da bir şey.

Korkumun kendisiydi korktuğum, kaçtığım şeyse kaçmanın kendisi. “Aynadan kırık bir parça uzatsam okura, bakar mı acaba, eli kesilir mi?” demeyi de bıraktım. Kimisi eldiven taksın, kimi kanamayı denesin, kimi kaçıp kendinden kurtulsun. ”


8 Haziran 2023 Perşembe

Başladıysa biter, o yüzden güzel


 Cem Mumcu ile tanışma imkanına sahip olduğum "Söz Yasaktı Renge Saklandım" sergisinden aldığım kitaplarından biri; içerisinde fotoğraflar ile birlikte cümlelerin somutlaştırıldığı, okurken düşündüren, düşündürürken duygulandıran bir kitap.

Arka Kapak

Belki bazı sayfalara uzun uzun bakıp günlerce düşüneceksin… Belki bir çırpıda hepsini tüketeceksin… Belki birkaçında kalacak, hatta paylaşmak isteyecek, belki de birkaçına hiç dönmek istemeyeceksin… Ama bil ki bu elindeki sana iyi gelecek… Yani his olarak iyi gelecek…

Kendiyle gözleri açık öpüşmeyi seven bir adamın, göz kapağında biriken renkler var içeride. Bir buluşma var, sadece kelimelerin değil birçok şeyin buluşması hem de. Bu kitap elinde olduğuna göre sen de biraz buluştun demektir bir şeyle. Biri var içini döktü; şimdi de sunuyor içini, koparılıp parçalanabilecek biçimde.

Zaman gelecek ve bir nedenle buluşacak insan kendiyle. İşte bu kitap da o nedenlerden biri sadece. Unutma… Her sayfasını istediğin birine, istediğin bir yere uçurabilirsin. Koparmaktan çekinme. Bazı şeyler eksildikçe çoğalır.


25 Mayıs 2023 Perşembe

Etini Acıtmak

 

Sosyal medya tavsiyesi ile adı ve kapak tasarımından etkilenerek aldığım ve bir solukta okuduğum bir kitap. Yazar, sürükleyici öyküleri ile hayata kısa bir mola vermenize sebep olabilir. Kitap, serin bir Cumartesi, pırlantanı da taksana, at adam, süt, çamur ve beton, daha modern zamanlar, huzur apartmanı, No:6, bir kaplumbağa ve bir kelebek, bile isteye, lütfen yiyecek vermeyiniz, daha önce beslendiler, bir anlık bir şey ve istenmeyen şey olmak üzere 11 adet öyküden oluşmaktadır.

Arka Kapak

“İnsanlar ikiye değil, üçe ayrılıyor bence:
Yaşayanlar, yaşamayanlar ve bir de kendine ait bir yaşam kuramayanlar.”
 
Çöp poşetinde kemikler, havanda parçalanan tek taş bir yüzük, rakı kadehinde balık, memeden zorla ayrılan süt kuzusu, musalla taşında çilingir sofrası ve hayatı anlamaya, insanoğlunun varoluşsal tutarsızlığını çözmeye çalışan insanlar…
Orhan Murat Bahtiyar, kurduğu zengin öykü evreninde anlaması ve kabullenmesi zor değişim, kayıp, ölüm gibi kavramları irdeliyor. Yakın tarihimizin yönünü değiştiren toplumsal meselelerin içinden geçen hikâyeler anlatıyor.
İncelikle örülmüş kurgusu, sinematografik dili ve çok katmanlı yapısıyla anlatım biçimini de en az öykülerin içeriği kadar önemseyen Bahtiyar, tekdüze hayatların dikkatli bakıldığında ne kadar büyülü olabileceğini yalın bir dil ve kusursuz bir gerçeklikle, hayatın gündelik bir parçası gibi ele alıyor.
 
Etini Acıtmak, okuru düşünceye sevk eden, bittikten sonra da zihinde dönüp duran öykülerle edebiyatımıza yeni bir yazarı müjdeleyen bir ilk kitap. 

21 Mayıs 2023 Pazar

Boş Dolaplar

 

Arkadaş önerisi ile okuduğum kitaplardan birisi Boş Dolaplar. Annie Ernaux, ilk kitabı Boş Dolaplar'da çocukluktan kopuşu, iki dünya arasında sıkışıp kalmışlığı anlatırken acımasızca dürüst bir dil kullanıyor. Kitap, toplumsal sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri toplumsal yaşam ve onu oluşturan kültürel, siyasi, tarihi olaylara yer vererek aktarmaktadır.

Arka Kapak

Küçük bir kafe-bakkal işleten anne babanın etrafında şekillenen mutlu bir çocukluk, okul hayatı, yeni bir sosyal çevre, yabancılaşma, sınıf atlama arzusu, onaylanma ihtiyacı, öfke patlamaları, utanç, kürtaj... Seneler’e uzanan oto-sosyobiyografi yazınının da habercisi olan Boş Dolaplar, iki ayrı dünya –eğitimsiz işçi sınıfı ve eğitimli burjuva sınıfı– arasında sıkışıp kalmış, okul yaşamındaki başarılarıyla ailesinin temsil ettiği her şeye karşı kendini yeniden inşa etmeye çalışan genç bir kızın, Denise Lesur’ün hikâyesi.
Ernaux, ne olmak istediğinden ziyade ne olduğuyla cebelleşmek zorunda kalan, toplumsal yükseliş sancıları çeken otobiyografik karakteri Denise’in yaşamını anlatırken her zamanki gibi sakınmasız ve cesur.
“Ernaux’nun kitapları birer itiraf değil, bir tür kişisel epistemolojidir... Onları okumak, o anlaşılmaz, acı verici, zaruri ‘oluş’ sürecini anlama girişimidir.”
The New Yorker
“Boş Dolaplar, 1950’li yıllarda Fransa’daki sınıf sisteminden ve bir kadının sınıf atlamak, geçmişini unutmak için verdiği mücadeleden daha fazlasıdır. Bu roman, kültürel anlamda haklarından mahrum bırakılmışların kendi sesleriyle konuşmasına, gerek konusu itibarıyla gerek edebî biçimiyle, unutulmaz bir katkı sunuyor.”
The Bloomsbury Review

12 Mart 2023 Pazar

Kadın

 

The Sunday Times yazar için "Osho, 20. yüzyılın 1000 ilahından biri..." diyor. Bilge kişiliği ve öğretileri tüm insanlığa katkı sağlamaktadır. Bireysel anlam arayışından, toplumun bugün karşı karşıya kaldığı sosyal ve politik en acil konular dahil olmak üzere birçok kategoride eserleri bulunmaktadır. Kadın ise dişinin gücü, erkeğin hikayesi, kadın özgürlüğü hareketi, cinsellik, evlilik, sevgi, ilişki, annelik, aile ve doğum kontrolü, yaratıcılık, beden, zihin, meditasyon bölümlerinden oluşan yol gösterici bir eseridir.

Arka Kapak

OSHO, Kadın: Vahşi Dişinin Doğuşu kitabında vahşi dişinin nasıl topluma ve sisteme uyum sağlamak zorunda bırakıldığını ve artık yeniden sahneye çıkması gerektiğini hatırlatır. Kadın olmanın hediyelerinden ve bu hediyeleri şefkatli şekilde kucaklayabilmenin yollarından söz eder.

Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir. Erkek, en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir. Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir. Kadın, erkeğin yaratmış olduğu topluma uyamamıştır çünkü toplum mantığa ve nedenlere uygun olarak yaratılmıştır.

Benim insanlarda gözlemlediğim şey şudur: Kadınlar bilinçaltının derinlerinde, “Bak anne, ben de en az senin çektiğin kadar acı çekiyorum,” demeye devam ediyor. Erkekler sonradan kendilerine sürekli olarak, “Baba merak etme, hayatım en az seninki kadar mutsuz. Senden öteye geçmedim, sana ihanet etmedim. Tıpkı senin olduğun gibi, aynı mutsuz kişi olarak kaldım. Zincirin halkasıyım, geleneği devam ettiriyorum. Ben senin temsilcinim baba, sana ihanet etmedim. Bak, anneme yaptığın şeylerin aynısını çocuklarımın annesine yapıyorum. Bana yapmış olduğun şeyleri çocuklarıma yapıyorum. Onları, senin beni yetiştirdiğin gibi yetiştiriyorum,” demeye devam eder.

1 Mart 2023 Çarşamba

Palyatif Toplum

Toplumsal acının palyatif toplum metaforu ile muhteşem bir dille anlatıldığı Byung Chul Han'ın palyatif toplum kitabının özümsenmesini tavsiye ederim.

Arka Kapak

Günümüzde her yerde genel bir algofobi, acı korkusu hâkim. Acı toleransı da hızla düşmekte. Algofobi sürekli bir anesteziye yol açtı. Acı yaratacak her durumdan kaçınılıyor. Aşk acılarına bile şüpheyle bakılmaya başlandı artık. Algofobi toplumsal alana da uzanır. Acı verici tartışmalara yol açabilecek çatışma ve fikir ayrılıklarına ve çatışmalarına giderek daha az yer verilmektedir. Algofobi siyasete de yansır. Uyum ve uyuşma baskısı artar. Siyaset palyatif bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirir. “Alternatifsizlik” siyasi bir ağrı kesicidir. Muğlak “orta yol” palyatif bir etki gösterir. Tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelenin yerini sisteme uyma baskısı alır. Demokrasi-sonrası bir toplum yapısı yaygınlaşmaktadır. Bu palyatif bir demokrasidir. Palyatif siyaset acı verebilecek keskin reformlar ya da vizyonlar oluşturmayı beceremez. Bunun yerine sistemik bozukluk ve kırıklıkların üzerini örtmekle kalan kısa süre etkili ağrı kesicilere başvurur. Palyatif siyasetin acıya cesareti yoktur. Böylece her şey eskisi gibi devam eder.

— Byung-Chul Han


 

14 Şubat 2023 Salı

Boş Kayık

Sevgili Yoga Hocamın okumam için önerdiği bir başka kitap. Osho'nun Chuang Tzu öyküleri üzerine yorumları ve öğretileri ile dolu. Kitap kapağında yer alan hiçlikle karşılaşmalar/çarpışmalar cümlesi beni okuduğum süre boyunca düşündürdü. 

Chuang Tzu, dünyaya karşı dini seçme, kötülüğe karşı iyiliği seçme, günaha karşı erdemi seçme, Şeytan ve Tanrı arasında hiçbir ayrım yapma diyor. Devamında yaşam ve ölüm arasında seçim yapma. Tercih yapma, bütün kal ve bütün olduğun zaman, bütünle bir kavuşma vardır, çünkü ancak benzer benzerle buluşur diye devam ediyor...

 Arka Kapak

"Tapınaklara, kiliselere, rahiplere gidersin ama orada da öteki dünyada önemli biri olmanın yolunu, bir şeye ulaşmanın yolunu, başarılı olmanın yolunu ararsın. Başarı düşüncesi seni gölge gibi takip eder. Nereye gidersen git hep kâr, başarı, kazanç, hüner düşüncesiyle gidersin. Eğer birisi buraya bu fikirle gelmişse, burayı ilk fırsatta terk etmesi ve benden olabildiğince uzağa kaçması gerekir, cünkü ben senin birisi olmana yardım edemem. Ben senin düşmanın değilim. Sadece birisi olmana yardım edemem. Seni ancak dipsiz uçuruma itebilirim. Asla hiçbir yere varamayacaksın, sadece dağılıp yok olacaksın. Düşecek, düşecek ve düşecek ve yok olacaksın; sen yok olduğun anda bütün varoluş vecde gelir. Bütün varoluş bu olayı kutlar."

Osho, kendimize ilişkin daha derin bir anlayışa kavuşmamız için Çinli mistik Chuang Tzu'nun hikâyelerinden yola çıkarak Taoculuğun kendini gerçekleştirmeye yönelik 3000 yıllık mesajını açıklıyor. Bu kitabın adı, nehri geçen ve kendi sandalı boş bir kayıkla çarpışan bir insanı anlatan sade bir hikâyeden alınmıştır. Hikâye ilerledikçe, anlaşılması kolay bir biçimde duygular konusunda burada öfke bir öğretiye dönüşür ve uyanıklık tekniğini kullanan herkeste derin bir etki ve mucizevi değişimler yaratabilir.

Boş kayık egosuz boş zihindir hiç kimse olmak ve Osho, Chuang Tzu'yu az bulunur bir olgunluk olarak anlatır; çünkü hiç kimse olmak dünyadaki en zor, en imkânsız, en sıradışı şeydir. Bu, insan zihni, insan egosu ve yaşamın derin sırlarına açılan bir kapı olarak büyüleyici bir kitaptır. Beraberindeki DVD Osho'nun bir konuşmasını içermektedir ve çağdaş bir mistiğe yönelik başka bir canlı deneyimdir.