21 Aralık 2017 Perşembe

Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı


Mark Manson'un bir nesli ve onların hayata bakışını tanımlayan bu kişisel gelişim rehberinde, daha mutlu olmak için sürekli "pozitif" olmaya çabalamaktan vazgeçmenin ve bunun yerine zorluklarla mücadele etmekte daha azimli olmanın yolu sergileniyor. "Pozitifliği boş ver" diyor Mark Manson. " Dürüst olalım, bazen her şey çok kötü gider ve bununla birlikte yaşamamız gerekir." Manson esprili bir dille anlattığı savlarını akademik araştırmalarla destekliyor. "Hayatımızı düzeltmenin yolu limonlarla limonata yapmak değil, midemizi limona dayanaklı hale getirmektir." diyor. İnsanlar kusurlu ve sınırlıdır. "Herkes olağanüstü olamaz, toplumda kazananlar ve kaybedenler vardır, olup bitenlerin topu sizin suçunuz değildir ve hayat hakkaniyetli de değildir." Manson bizi sınırlarımızı öğrenmeye ve onları kabul etmeye davet ediyor. Bunun güçlenmenin gerçek kaynağı olduğunu söylüyor. Korkularımızı, hatalarımızı, güvensizliklerimizi kucakladıktan; ıstırap veren gerçeklerden kaçmaktan ve onları yok saymaktansa onlarla karşılaşmaya hazır olduktan sonra, umutsuzca aradığımız cesarete ve azme kavuşabiliriz.   
Kitap, çabalama, mutluluk bir sorundur, özel değilsiniz, ıstırap çekmenin değeri, seçim sizindir, her konuda yanılırsınız (ben de yanılırım), başarısızlık ilerlemektir, hayır demenin önemi, ...ve ölürsünüz bölümlerinden oluşmaktadır.

Arka Kapak

Büyük Güç Büyük Sorumluluklar Getirir.” Doğru. Ama bu sözün daha iyi bir akış açısı var, ve gerçekten derin bir bakış açısı. Tek yapmanız gereken sözlerin yerini değiştirmek: “Büyük sorumluluklar büyük güç getirir.” “Her şeyi iyi tarafından görmek” gibi bir şey iyi gibi görünse de, gerçek şu ki hayat bazen berbattır ve yapabileceğiniz en sağlıklı şey de bunu kabul etmektir. Negatif duyguları inkâr etmek daha derin ve daha uzun ömürlü negatif duygulara ve duygusal bozukluğa neden olur. Sürekli pozitif olmak hayatın sorunları için geçerli bir çözüm değil, bir inkâr biçimidir. Doğru değerleri seçerseniz, bu sorunlar size zindelik, kuvvet ve şevk verir. Dedemin zamanına dönersek, kendini çok kötü hissettiğinde şöyle düşünürdü, “Bugün berbat bir günümdeyim. Ama n’apalım hayat böyle, ben samanları havalandırmaya devam etmeliyim.” Ama ya şimdi? Şimdi beş dakikalığına bile kendinizi çok kötü hissetseniz son derece mutlu ve harika hayatları varmış gibi sunan insanların 350 fotoğrafıyla bombardıman ediliyorsunuz, bu durumda hatanın sizde olduğunu hissetmemeniz imkânsız kuşkusuz. Değmeyecek şeyleri kafaya takmamak çok önemlidir. Dünyayı kurtaracak olan şey budur. Dünyanın bazen berbat olduğunu ama bunun da doğal olduğunu kabul ederek yaşamak gerek. Çünkü her zaman böyleydi ve her zaman da böyle olacak. Sosyal medyada her gün milyonlarca kere paylaşılan “Nasıl Mutlu Olunur” tarzı saçmalıklarda yanlış olan ve kimsenin fark etmediği şey şudur: Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve de tam tersine, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir. Pokerde elinde korkunç kağıtlar olan biri çok güzel eli olan birini yenebilir. Elbette eli güzel olanın kazanma ihtimali daha büyüktür, ama sonunda kazanan her oyuncunun oyun süresinde yaptığı seçimlerle belirlenir. Hayatı da aynı şekilde görüyorum. Hepimize dağıtılmış bir el var. Bazılarının eli daha iyi. Sadece kağıtlara bakarak berbat durumda olduğumuzu söylemek kolaysa da, gerçek oyun o kağıtlarla yapacağımız seçimlere, almaya karar verdiğimiz risklere ve birlikte yaşamayı seçtiğimiz sonuçlara bağlıdır. İçinde bulundukları duruma göre sürekli en iyi seçimleri yapanlar tıpkı pokerde olduğu gibi hayatta da öne çıkarlar ve illa da eline en iyi kağıtlar gelmiş olmaları gerekmez.

9 Aralık 2017 Cumartesi

Eğitim Bir Kitle İmha Silahı

Kitap, eğitim ile ilgili tüm bildiklerinizi unutturacak bakış açısıyla yazılmış bir yayın. Akademik hayatta uzun yıllardır var gücümle çabaladığım yolculuğumda geçmişi, bugünü ve geleceği sorgulayarak okuduğum bir kitap oldu. Özellikle eğitim camiasındaki aktif rol alan her bireyin okumasını tavsiye ederim.

Arka Kapak

Okulun gerçek meselesi öğrenmek değil, başarıdır. Okulda dikkatler hiçbir zaman düşünme ya da performans kalitesine yönelmiş değildir; dikkatler tamamen farklı bir şeye, başaranların attıkları şeref turuna yetişmeye yönelmiştir.

Eğitim: Bir Kitle İmha Silahı adlı çalışma, John Taylor Gatto’nun, geleneksel okul eğitimi yaklaşımlarına geliştirilen eleştirilere eklediği tüyler ürpertici bir metafor…

Gatto bu çalışmasında, okulun insana verdiği zararın rasyonel ve kasıtlı olduğunu gösteriyor. Gatto’ya göre modern pedagojinin esas işlevi, nüfusu yönetilebilir kılmak. Zorunlu eğitim tuzağından kurtulmayı başarabilmiş insanlara ilişkin örneklerle dolu bu kitap, kişisel potansiyeli gerçekleştirmenin temel şartının farklı bir yetiştirilme ve beceri edinme şekli ile mümkün olabileceğini ortaya koyuyor. Gatto buna, “açık kaynak öğrenme” adını veriyor.

Acil sorunlara cevap veren ve bazı tartışmaları da beraberinde getireceği muhakkak olan bu kitap, mevcut eğitim sistemine dair şüphelere sahip olan herkesin ilgisini çekecek.

4 Aralık 2017 Pazartesi

Güç İle Yönetim

Sevgili Hocam, Dr. Murat Bolelli'nin Güç ile Yönetim kitabı raflarda yerini aldı. Benim için doğum günü hediyem olması sebebiyle ayrı bir önemi bulunuyor.  Kitap, güç kavramı, güç kullanımı, güç ile itaat ilişkileri ve liderlik konularında ayakları yere basan, sağlam akademik temelleri bulunmakla beraber gündelik hayattan örneklerle desteklenmiş, okuması kolay bir içeriğe sahiptir. Sadece akademik çevrelere değil tüm alanla ilgilenen kişilere tevsiye olunur.

Arka Kapak

Gücü ne kadar çok kullandığınıza, size karşı ne kadar çok kullanıldığına ve nasıl etki altında kaldığınıza şaşıracaksınız.
Güç
Hepimizin bildiği, yaşamın her alanında sıklıkla kullandığımız ve maruz kaldığımız, bazıları için motive edici, bazıları için korkutucu, bazıları için ise ihtiyaç niteliğinde olan bir kavram.
Bir yandan arzu edilen, hayran olunan, edinilmeye ve korunmasına çalışılan, diğer yandan mahrem kabul edilen, üzerinde konuşulmasından kaçınılan bir konu.
Her an gözlerimizin önünde olan ve gözlerimizi kaçırdığımız, elde etme ve kullanma konusunda ister iyi olalım ister olmayalım bir “şey”in gerçekleşmesini sağlayabilmemiz için gereksinim duyduğumuz bir kaynak.
Küçük, kirli sırlarımızın en önemlilerinden biri.
Liderlik
Tarihçesi, türleri, yaklaşımları hakkında çok geniş bir yazın bulunmakla birlikte güç sahibi olma, gücü kullanma bakımlarından nadiren incelenen bir konu.
Bu kitap size başınızdan geçmiş olan, okuduğunuzda “evet, bunu çok iyi biliyorum” diyeceğiniz örnekler dışında bir şey anlatmayı vaat etmemektedir. Yaşamakta olduğunuz şeyleri akademik bir çerçeve bağlamında fark edebilmeniz, anlamlandırabilmeniz ve yorumlayabilmenize yardımcı olmak için gerekli bilgileri ve örnekleri sunmayı teklif etmektedir.
Gözlerinizi kapatabilir, başka tarafa bakabilirsiniz.
Veya gücü anlayabilir ve amaçlarınız doğrultusunda kullanmaya gayret edebilirsiniz.

Seçim sizin.

9 Kasım 2017 Perşembe

Tebrikler Kovuldunuz!

Kaan Sekban kendini hayallerine düşen biri olarak tanıtmaktadır. Okuyucuya kitabı okurken kolay gelebilecek bir kurumsal kariyerden sonra hayatına ikinci bir perde açmaya karar veriyor ve istifa ediyor. İstifa deneyimini de hayatta bundan daha heyecan verici bir şey daha olamaz diyerek ifade ediyor. Tıpkı cumartesiyi müjdeleyen cuma gibi, varış noktasından çok daha güzel yolculuğun ta kendisi. Ve bu yolculukta en çok başardıklarına değil, 'başaramadıklarına' minnettar olduğunu dile getiriyor. Suratına kapanan tüm kapıların, zamanı geldiğinde her birini tekmeyle açması için gerekli zemini hazırladığını okurları ile paylaşıyor.

Kitabı okuyabilir ve daha fazlası için Instagram'daki 'saçma' dünyasını takip edebilirsiniz. @kaansekbansacmalar sizleri bekliyor...

Arka Kapak

Kaan Sekban. Ömrünün baharında bir beyaz yakalı. Plaza hayatının tam göbeğinde bir bankacı. Dost mu düşman mı olduğu belli olmayan ‘dostman’larla çevrili hayatını, yönetici adı verilen ama ne yönettiği asla bilinmeyen insanların elinden kurtarıp hayallerinin peşinden gitmeye cesaret eden bir ofis kahramanı…

“Sizi keşfettikten sonra kendime çok kızdım. Korkak olmama. Bu saatten sonra korkmayacağım. Kaybedeceksem de korkmadan kaybetmek istiyorum.”

“Bir ay önce işyerimle tek celsede boşandık. İşim, hayalimdi ancak işyerim mezarım olacaktı neredeyse. Arada sıkıldığımda, bir anlık gafletle ‘Acaba ayrılmasa mıydım?’ diyesim geliyor ardından sizin beyaz yakalı videolarınızı açıyorum. Veee kendime geliyorum.”

“Ben de büyüyünce Kaan Sekban olacağım!”

“Seni yeni keşfettim. Bu kadar samimi, bu kadar benim duygularımı, konuştuklarımı dile getiren birini görmedim henüz. Senin gibi adamlara ihtiyacımız var.”

Bir hayal uğruna Amerika’da oyunculuk eğitimi alan; odasında, perdesinin önünde Türkiye’nin ilk ‘ev yapımı talk show’unu başlatan, nihayet kendi stand up gösterisine çıkmayı başaran, koşullar her ne olursa olsun asla pes etmeyen bir insanın ilham verici öyküsü bu.

“Sevgili Kaan, bu sabah öyle bir uyandım ki delirerek… Kendimi bir konteynıra atayım, benzin döküp yaksınlar beni istedim. Ta ki seninle tanışana kadar! Tüm gün evden çıkmadan seni izleyeceğim. Yaşa, var ol Kaan!”

“Hem çalışıyorum hem tezimi bitirmeye uğraşıyorum. Zamanım çok daraldı. Birazcık depresyondayım galiba. Ama sizi keşfetmek çok iyi geldi. Bir doz sabah, bir doz akşam alıp mutlu oluyorum!”

“Bir anda girdin hayatımıza. Renk kattın. Yıllardır seni tanıyor gibiyiz. Uzun zamandır eksik olan şeyi tamamladın sen; gülmeyi.”

“En keyiflisi de ne biliyor musunuz? Sizi o şahane yöneticilerimize izletmek! Birkaçı üslubunu düzeltti. Siz bizi gülümsetip o insanlara özeleştiri yaptırdınız ya, sağolun!”

“Cesaretiniz o kadar ilham verici ki sorguladığım kararlarımı kesinleştirmemi sağladı. Var olun…”

Her sabah hayallerine koşmak yerine işe gitmek zorunda kalanların umuda yolculuk öyküsü…

2 Kasım 2017 Perşembe

Birini Pencere Kenarına Çiçek Koyacak Kadar Sevmek Lazım


Kemal Hamamcıoğlu bir kadın gözünden, kadının hayat yolculuğu içerisinde yaşadığı tüm duygudurumlarını okuyucuya sade ve akıcı bir dille anlatmış. Kitaba ait viral videolara da sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. Benim en beğendiğim bölümü paylaşmak isterim.

Yürürsen Geçer
Hayatın ritmini kaçırmış olsan da
Uyumadığın gecelerin sabahında umut var
Çiçeklerini sulamaktan vazgeçsen de
Azıcık uzağın yağmur
Aynı yerden sevmediğin için
Sevdiklerinle aynı yerde değilsin
O kadar
Bir kez daha
İzin ver zamana
Bir kez daha
Filmlere tutun
Müziğe tutun
Şiire tutun
Bütün gün ağladım
Nedenini hiç bilmiyorum diyen arkadaşına sıkı sıkı tutun
Bir kez daha
Koltuğuna tutun
Nefesine tutun
Hatırladıklarına tutun
Uçağa binmekten vazgeçtim, yapamayacağım
Diyen kardeşine sıkı sıkı tutun
Dün biri, yürürsen geçer dedi
Yürü yokuş aşağı, yokuş yukarı
Belki haklıdır, belki
Kedilerin geçtiği sokakların bir bildiği vardır

Arka Kapak

Uzayan kısalan saçlardan, sana ait olmayan anlardan,
gitmediğin yollardan yorulmadın mı?

canım,
birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sevmek lazım.
his boşluğu ve iç burkulması diye bir şey varmış.
çok sevince anladım.
hayat, o evde yerin yok diyor. yerini bil.
evdeki ve sokaktaki tüm savaşları kaybettiğim yerdeyim.
hala güzel olduğunu bilmeden, güzel duranı seviyorum.
ellerini takip ediyorum, hala.
elin ısısıyla kalbin ısısı birbirine ne yakınmış.
kalp sıkışıyor, el buz.
yüzümü yağmura uzatsam geçecek diyorum.
geçmiyor.
ev buz.
anlamaktan yoruldum.
sarılmaktan.
sen, o evde - sarılmaktan korkanların en uzağında dur, olur mu?
öyle birine aşık ol ki, her şeyi unut. dans etmeyi hatırla.
birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sev.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Fi, Çi, Pi serisinin son kitabı Pi'yi de tamamladım. Kitap kapağında "Bu Hikaye Burada Bitecek ve Sen Başlayacaksın..." diyor Akilah Azra Kohen. Serinin ilk iki kitabı insan ilişkileri odaklı sosyolojik bilgiler verirken, Pi hayatı bütünüyle pozitif bilimler ışığında sorgulamayı, analiz etmeyi sağlıyor.

Bu süreci kitabın son sayfasında açıklıyor Akilah;

Bir insanın tüm dünyaya sahip olup kendi ruhunu kaybetmesinin kendi varoluşuna ne yararı var?
Bir sürü saçmalığa sahip olmak için kendi ruhunu kaybedenlerin mezarlığındayız. Ne olursa olsun her an doğruyu seçmemiz, korkmadan, tereddüt etmeden varoluşun katmanlarında yolculuğumuza devam etmemiz dileğiyle, bir başka hikayede belki bir yerlerde, belki de başka bir gerçeklikte, herhangi bir zaman diliminde ya da gezegende karşılaşmak üzere...

Şimdi sıra Aeden'de...

Arka Kapak

Şimdi itiraf zamanı!

İtiraf ediyorum: Sana tuzaklar kurdum.
Adlarını Fi ve Çi koydum.

Can Manay'ın Duru'ya duyduğu açlıkla çıkardım seni yola,
Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını Deniz'le anlatmaya çalıştım sana…
Beni takip etmen için yolumuzu onların hikâyeleriyle süsledim.
Anlamları da hemen hemen her satıra gizledim. Çünkü Pi'deydi asıl anlatmak istediklerim.
Çaresizdim. Vazgeçemezdim.
Sana bu manzarayı mutlaka göstermeliydim.
Seninle nihayet burada buluşmak için çok emek verdim.

Şimdi yine gel benimle, birlikte yürümeye devam edelim.

Savaşların savaşılarak kazanılamayacağını, asıl zaferin ancak doğrudan ayrılmayınca kazanıldığını
Özge anlatsın sana,
Yaptığımız her şeyin evrende dönüp dolaşıp bize nasıl geri geldiğini
Can'dan dinle,
Analiz edebildiğimiz kadar güçlü, sadeliğimiz kadar güzel, gerçekliğimizdeki samimiyet kadar eşsiz olduğumuzu
Bilge'de gör,
Kendi değerini başkalarının gözünden biçenlerin acısını
Duru'yla anla,
Ve Deniz'in düşüncelerinde tanış geleceğin insanıyla… Gel benimle. Yolumuz uzun değil,
Nihayet sana gidiyoruz, bana… BİZ'e.

Sorgulanmamış, analiz edilmemiş bir yaşam hiç yaşanmamıştır.

24 Ekim 2017 Salı

Yalnız Kalem Unutmaz


Mine G. Kırıkkkanat'ın 2006 yılında 4.baskısını yapan ve gazete yazılarının derlendiği "Yalnız kalem unutmaz" 2 hafta önce yaptığım bir şehir içi uçak yolculuğumda bana eşlik eden bir kitaptı. İçerisinde yaklaşık 55 yazı mevcut. Kitap bana derleme olarak tüm yazılarına bir arada erişmek, yazarın kaleminin gücünü ve ironik mizah anlayışını keşfetmek için aracı oldu.

Arka Kapak

Ara sıra "uzaklaşıp", bir Paris cafe'sinden, kimi zaman da özlemle koştuğu, dostlarıyla buluştuğu Beyoğlu sokaklarından bakıyor insanlara. Ama hep, ille de ülkesi insanları için yaşanmışlıklar, onların hayatını zenginleştirecek, onları "dünya insanı" yapacak gözlemler derliyor baktığı yerlerden... Mine Kırıkkanat'ın, yazılarından yaptığı bu derlemede, "yalnız," bildiği, doğru bulduğu ne varsa evirip çevirmeden söyleyen bir "kalem"in, "unutulmaya", ezip geçen, yıkıp bozan kokuşmuş sulara direnen yazılarını bulacaksınız. Zamana, bozulmaya, kişiliksizleşmeye, onursuzlaşmaya, kurumaya direnen yazılarını...
"Geri zekalılığı mizah, kabalığı çağdaşlık, edepsizliği iktidar, kalçayı kafa, memeyi zeka, havayı başarı sanan ve bilgisizliğini sulayarak çiçek açtırmaya çalışan Türk televizyonları, "rating" diye diye zarar ededursun benim anladığım kadarıyla siz varsınız ve az buz sayılmazsınız. Pırıltısız çoğunluk üçgeninde, lambanın asıldığı tepedeki çoğul azınlıksınız siz. Siz olmadan gün doğmaz."

22 Ekim 2017 Pazar

Sıradaki Teşekkürüm Bana Yanlış Yapanlara

Nilgün Bodur kitabına "dürüst, duygusal, anaç ve hafif toplu olmanın işe yaramadığını düşündüğüm bu dünyada, bana aksini ispatlayan her bir kişiye, her tecrübeye teşekkürler." diyerek başlıyor. Kitabın editörü İclal Aydın. İclal Aydın, kitap için yazdığı önsözde "bazı kadınlar, bazı adamlar kendi yaraları için ilaç ararken başkalarına da teselli olurlar. Bazen bir sitem, bazen bir tebessüm, bazen dolu halinde seyreden bir öfke yağışı olarak çıkar ortaya bu iyileşme..." diyor.
Gelelim kitabın adını içeren başlığın altındaki şahane metne:
SIRADAKİ TEŞEKKÜRÜM BANA YANLIŞ yapanlara, beni kıskananlara, arkamdan vuranlara, edebimden sustuklarımı acizlik sananlara, egolarını benimle tatmin edenlere, ben mutlu olduğumda kaçacak delik arayanlara, başarılarıma şaşıranlara, yenilgilerimde ortaya çıkanlara, yüzüme söyleyemediklerini arkamdan söyleyenlere, çıkarı olduğunda yanıma gelenlere, gönlü ayrı, sözü ayrı olanlara, sevdiğini söyleyip sevmeyi bilmeyenlere, geleceğini söyleyip hiç gelmeyenlere, egosunu ruhumla tatmin edip kaldırdığım poposuyla yer çekimine rest çekenlere, bir gülümsemesiyle neleri değiştireceklerini bilmeyip asık suratlarıyla hayatımın içine edenlere, bir şey rica edildiğinde, sanki etinden bir parçası gidenlere, sadece ben deyip sen nasılsın demeyenlere... Yani hayatımda olduğunu sandığım ama olmayanlara ve hayatımdan çıkanlara. Çok teşekkürler. Siz olmasaydınız ben doğrunun, iyinin ve güzelin kıymetini bilmezdim. Sevdiğim her şeyi böyle güzel sevemezdim. İyi ki varsınız. Biz, sizin sayenizde bugünkü insanlarız.

Arka Kapak

“Hayatı boyunca hep çalışmış, olup biteni ve sevdiklerini anlamaya çalışmış, kırılmış, canı o kadar yanmış ki, belki zaman zaman bu yüzden kırmış, hep savaşmış, anlaşılamamaktan yorulmuş ama hep yeniden başlamış, başına gelen hayat dediğimiz şahane hadisenin fırtınalı günlerinden sonra dost bildiklerini post edip çıkarmış, olmadık malzemeden olmadık güzellikler oluşturmayı başarmış becerikli kadınlar... Size yapılan yanlışları bir bir ardınızda bırakırken, Nilgün satırlarıyla yol arkadaşınız olacak. Okurken gülümseyecek, gülümserken kim bilir neler hatırlayacaksınız.”
–İCLAL AYDIN-

Her güne gülümseyerek başlamak için bir sebep bulmak, canınızı sıkanları umursamamanız gerektiğini hatırlamak, standart kusursuz hayatlar yerine kendi hayalinizi yaşamanın o kadar da zor olmadığını fark etmek, kendi değerinize, sağlığınıza, huzurunuza sahip çıkmak, herkese yetmek, her işe yetişmek her zaman kolay değil belki. Ancak bir yol arkadaşı elinizden tutarsa başka...
Hayatı boyunca biraz daha fazla kahkahanın peşinde koşan, anılar biriktiren, hayaller kuran, yorulup tökezledikçe yeniden ayağa kalkmaktan usanmayan, geleceği hep umutla bekleyen, gözyaşına da, hatalarına da sahip çıkan, neşesinden kolay kolay vazgeçmeyen bir kadının hikâyesi bu. Herkese tanıdık gelecek.

10 Ekim 2017 Salı

Bir Gün Mutlaka

Ataol Behramoğlu'nu okurken yazarın bireysel sorunları irdelediği, çağın gereklerini kavramaya çalıştığı ve hayatı ölçümlediği bir anlatım ile karşılaşılmaktadır. Şiirleri çağdaştır. Aşk, güzellik, mutluluk, hüzün, ölüm vb. bütün duygular mevcuttur.

Arka Kapak

"Tümüyle yaklaşıyorum bir ozana. Ataol Behramoğlu’na, şiirini yokluyorum, şiirinin vuruşunun damarını yakalıyorum: Akan taze bir içtenlik kanı! Soruyor sevgilisine: ‘Darağacından Notları okudun mu.? ’ "
(Ceyhun Atıf Kansu, Varlık, Ocak 1977) 

"Coşku, heyecan, dünya ve toplum karşısında ilgi ve merak, daha iyiye, daha güzele duyulan özlem, dünyayı hemen değiştirme isteği ve dünyanın değiştirilebilir olduğundan, değiştirileceğinden hiç kuşku duymayan bir sabırsızlık... Şiirin (Bir Gün Mutlaka) yazılmasından üç yıl sonra 1968 Mayıs’ında Sorbonne Üniversitesi’nin ve Paris’in tüm duvarlarına yazılan sloganlarda ifadesini bulan: Prag’dan Saygon’a, Amerikan kampüslerindan Paris fabrikalarına dünyanın dört bir yanında solunan hava... Devrim, değişim ve özgürlük havası. Behramoğlu’nun şiiri hiçbir ustalık taslamadan, ama büyük bir ustalıkla bu havayı yaşatıyor okuyucuya. Hem dönemini yansıttığı, hem iyi bir şiir olduğu için de büyük şiir katına çıkıyor." 
(Roni Margulies, Adam Sanat) 

"(....) Bu karmaşık durumun belirtilmesi amacıyla ‘bilinç akımı’na yaklaşan ve şiirimiz için ‘yenilik’ olan bir teknik kullanır." (Asım Bezirci, On Şair - On Şiir, 1971)

15 Eylül 2017 Cuma

İkinci Hayatın Tek Bir Hayatın Olduğunu Anladığında Başlar

Raphaelle Giordano'nun okuduğum ilk kitabı. Önsöz, "hayalim, bir gün her insanın sahip olduğu yeteneklerinin farkına varıp kendi mutluluğunun sorumluluğunu eline alması. Çünkü hayatta hiçbir şey çocukluk düşlerini gerçekleştirmekten daha önemli olamaz..." cümlesi ile başlıyor. Okurlarına Rutinoloji (mutlu olmak için her şeye sahip olduğu halde, kendisini bir türlü mutlu hissedemeyen ve bir tür kronik kasvet hali içinde yaşayıp giden insan sayısının her geçen gün arttığını gözlemleyen yazarın, yarattığı bir meslek dalıdır.) Rehberi sunuyor:
Aşkta Yaratıcılık, "Büyük Temizlik" Operasyonu, Derin Nefes Almak, Dramatik Üçgen, Düşüncelik, Güç Veren Şarkılar Listesi, Hayali Fotoğraf Makinesi, İç Gülümseme, İçsel Diyaloğu Değiştirmek, Kararlılık Defteri, Kedi Gibi Yapmak, Kırmızı Alarm, Küçük Adımlar Teorisi, Makineli Tüfek Gibi Eleştirmek, Mış Gibi Yapmak, O.H.A.A. Demek, Örnek Alma Sanatı, Pozitif Çapalama, Pozitif Deneyimler ve Olumlu Özellikler Listesi, Pozitif Düşünce ve Davranışlar, Pozitif İmajlar Kataloğu, Pozitif Olaylar Rehberi, Sıçanlarını Beslemek, Sizi Geçmişe Bağlı Tutan Lastiği Kesmek, Smart Metodu, Şükretmek, Yararlı Empati, Zararlı Empati, Zarfları Açmak gibi konu başlıklarını içeren yönlendirmelerde bulunmaktadır. Hayatı olumlamak isteyen herkese tavsiye olunur.

Arka Kapak

Bu roman sizi adım adım mutluluğa götürecek!
Camille mutlu olmak için gereken her şeye sahipken neden kendini mutsuz hissediyordu?
“Büyük ihtimalle bir çeşit akut rutinizme yakalanmışsınız.” “Akut ne?”
“Akut rutinizm. Dünyada, özellikle Batı ülkelerinde, gittikçe yaygınlaşan ruhsal bir sorun bu. Çoğunlukla aynı belirtilerle ortaya çıkıyor: motivasyon eksikliği, müzmin bir kasvet hali, anlam ve yön kaybı, hayal kırıklığı, bıkkınlık, kendini bir türlü mutlu hissedememe...”
“Ama... Siz… Bütün bunları nereden biliyorsunuz?”
“Ben bir rutinoloğum.” “Rutino... ne?”
Fırtınalı bir cuma gecesi, Paris'in uzak bir banliyösünde trafik kazası geçiren Camille, tesadüfen rutinolog Claude Dupontel’le tanıştı. Claude mutlu bir hayat vaadiyle ona kartını verdiğinde, yaşayacağı şaşırtıcı deneyimlerin hayatını nasıl değiştireceğini bilmiyordu elbette.
“Raphaëlle Giordano bize yaşamayı sevmeyi öğretiyor.”
Madame Figaro
“Enfes bir roman!”
-Marie France-
“Hayatınızı mevcut durumundan çok daha iyi yerlere taşımak için size ilham verecek keyifli bir kurgu. En kısa sürede okunmalı, çünkü tek bir hayatımız var!”
-Metronews-
“Camille bizden biri. Sayfaları çevirirken onunla birlikte biz de kısıtlayıcı inançlarımızdan, geçmişimizin ağırlıklarından kurtuluyor, hafifliyor ve hayat doluyoruz. Açıkçası olumsuz düşünce detoksu için gerekli olan tüm vitaminleri içeren bir roman.”
-Biba France-

24 Ağustos 2017 Perşembe

Yeşil Mürekkep

Yeşil Mürekkep'te Balcıgil, Sabahattin Ali'yi anlatıyor. Romanın konusu Birinci Dünya Savaşı'nın tüm zorluklarını aşarak öğretmen olan Sabahattin Ali'nin hayatını içeriyor. Hayat yolculuğunun bir döneminde Nazım Hikmet yol gösteriyor Sabahattin Ali'ye...
Zaman içerisinde Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli aydınlardan, yazarlardan biri olarak kabul görecekse de, yaşadığı dönemde, yazdıkları nedeniyle zor günler geçirmiştir. Kitap, ülkesinde hareket alanı kalmayan Sabahattin Ali'nin yurt dışına kaçma girişimi ve orada öldürülmesi ile son bulmaktadır.  

Arka Kapak

Sabahattin Ali, Bulgaristan'a kaçmasını sağlayacak kişinin istihbarat ajanı olduğunun farkına varamadı. Kendisini, adı ölüm olan o dipsiz kuyuya bıraktı.

"Kuyucaklı Yusuf", "İçimizdeki Şeytan", "Kürk Mantolu Madonna", bir dolu öykü ve çoğu şarkı olacak şiirler yazamayacaktı artık. Devlet eliyle öldürülecek, "Ankara" isimli yeni romanı da yarım kalacaktı. Başkentte devletin acımasız çarklarının nasıl döndüğünü, siyasilerin ve bürokratların kirli ellerinin nerelere uzanabildiğini yazacaktı mümkün olsa.
Yazamadı.

Başına indirilen bir odun parçasıyla, kanlar içinde yığıldı yere. Yeşil mürekkepli dolmakalemi düştü cebinden. Çantasından, yeni romanının sayfaları savruldu etrafa. Yazıları yetim kalmıştı. Biricik kızı Filiz de öyle. Gözleri bir daha açılmamak üzere kapanırken, cüzdanında güzel Aliye'nin fotoğrafları da ağlıyordu.

Kısacık bir hayata, nesilden nesile miras kalacak eşsiz eserler sığdırmayı başarmış, vatansever bir aydındı Sabahattin Ali. Yazılarıyla haksızlığa, baskıya ve dayatmalara başkaldıran, aşka âşık bir sevda adamıydı.

"Ela Gözlü Pars Celile"nin yazarı Osman Balcıgil'in kaleminden dökülen "Yeşil Mürekkep" acılı kuşağın mücadelesini tarihe not düşen emsalsiz bir roman.

23 Temmuz 2017 Pazar

Outliers (Çizginin Dışındakiler)

Outliers, Malcolm Gladwell'in "Bazı insanlar neden daha başarılı olur?" sloganı ile yayınlanan kitabi. Malcolm Gladwell aynı zamanda Tipping Point ve Blink kitaplarının da yazarı. Kitap Fırsat ve Miras isimli iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde 'Matta Etkisi', '10 Bin Saat Kuralı', 'Dehaların Sorunu' ve 'Joe Flom'dan Alınacak Üç Ders' alt başlıkları bulunmaktadır. İkinci bölümde ise 'Kentucky, Harlan', 'Uçak Kazalarına İlişkin Etnik Kuram', 'Çeltik Tarlaları ve Matematik Testleri', 'Marita'nın Pazarlığı' ve 'Bir Jamaika Hikayesi' bölümleri bulunmaktadır.
Çizginin dışındakilerle, sıradışı şeyler yapan insanlarla ilgili bir kitap. Bölümler arasında farklı farklı türden "çizginin dışındakiler"den bahsedilmektedir: dâhiler, zengin ve güçlü iş insanları, rock yıldızları ve bilgisayar programcıları.

Arka Kapak
Başarılı insanlar hakkında anlatılan bir hikâye vardır; onların zeki ve hırslı oldukları söylenir. Outliers'te Malcolm Gladwell başarının gerçek hikâyesinin bundan çok farklı olduğunu ve bazı insanların neden başarılı olduğunu anlamak için, bunların çevrelerine daha dikkatli bakmamız gerektiğini iddia ediyor. Mesela aileleri, doğum yerleri ve hatta doğum tarihleri... Başarının hikâyesi başta göründüğünden daha karmaşık ve çok daha ilgi çekici...
Outliers, Beatles ve Bill Gates'in ortak yanlarının ne olduğunu, Asyalıların matematikteki olağanüstü başarısının sırrını, star sporcuların bilinmeyen avantajlarını ve tüm New Yorklu avukatların özgeçmişlerinin neden aynı olduğunu ve dünyanın en zeki adamının neden adını bile duymadığınızı açıklıyor. Bunların hepsi de nesiller, aile, kültür ve sınıf açılarından açıklanıyor. Gladwell'in iddiasına göre, bir Silikon Vadisi milyarderi olmak istiyorsanız, hangi yıl; başarılı bir pilot olmak istiyorsanız nerede doğduğunuz çok önemli.

Çizginin dışındakilerin -yani normal beklentilerin ötesinde başarıyı yakalayan kişilerin- hayatları tuhaf ve alışılmadık bir mantık izliyor. Gladwell bu mantığı basitleştirirken insanın kendi potansiyelinden en yüksek seviyede nasıl yararlanacağı konusunda heyecan verici bir plan sunuyor. Malcolm Gladwell, Tipping Point kitabında dünyayı anlama şeklimizi değiştirmişti Blink'te düşünme hakkındaki düşüncelerimizi değiştirdi. Outliers'taysa başarı konusundaki anlayışımızı değiştiriyor.

28 Haziran 2017 Çarşamba

T-İNSAN

Ufuk Tarhan, Türkiye'nin ilk kadın fütüristi. Ufuk Tarhan'ın kişisel web sitesine http://www.ufuktarhan.com/ adresinden erişebilirsiniz. Ufuk Tarhan kitabında, insanlar için daha iyi bir gelecek yaratmak, daha başarılı, kazançlı ve mutlu olmak için devrim niteliğinde ipuçları, yepyeni bir kişisel dönüşüm modeli sunmaktadır. Yazar kitabında T-İnsan'ı neden yazdığına, farkındalık kavramına, geleceğe nasıl hazırlanılması gerektiğine dair bilgiler paylaşmaktadır.
Yazar, T-İnsan'ı; Tasarımcı, Tedarikçi, Teknolojik, Tek, Tam, Tanrısal ve Tek Yol olarak tanımlamaktadır.
Dijital Çağ, Robot Devrimi, Yenilenebilir Enerjiye Geçiş, Uzay Çalışmaları, İnsanlığın Dönüşümü (Transhümanizm)... Her şey sarsıcı biçimde gelişiyor... Hızla değişen gelecek hayatla, kariyerle ve işle başa çıkmayı, para kazanmayı, mutlu olmayı her zamankinden daha karmaşık bir hale getiriyor. Yaşam sanki giderek daha da zorlaşıyor! Geleceğe uyumlanmak için yeni çıkışlar, çareler bulmak; değişip, dönüşmek gerekiyor! T-İnsan tüm bu soruların cevapları için rehber niteliğinde geniş bir içerikle okuyucuları ile buluşmaktadır. Her bir sayfasının yeni bilgiler ve kavramlar öğrettiği ve uzun bir süre çok satanlar listesinde yer alan kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Arka Kapak

Gelecek kaygısına takılıp kalmayın! Geleceğinizi kendiniz tasarlayın!.. Türkiye’nin İlk Kadın Fütüristi Dünyanın En Etkili 100 Kadın Fütüristi Arasındaki Tek Türk Gelecek Tasarımcısı ve İş Avatarı UFUK TARHAN diyor ki; Geleceğinizi kendi haline bırakamazsınız! Onu başkası değil, kendiniz şekillendirmelisiniz! Ve bunu yapmak zorundasınız! Başarılı, mutlu olmak istiyorsanız başka seçeneğiniz de yok zaten!

“İyi de nasıl yapacağız?” diyenlere yanıt: Geleceğin başarılı insan modeli: T-İNSAN ile…

Bu kitap ve T-İnsan modeli size hayatı yeniden anlamlandırıp, gelecek kaygısı ile başa çıkıp, geleceğinizi tasarlamanız için  yeni çıkışlar, çareler, ipuçları ve çok somut, uygulanabilir bir  bireysel gelişim, değişim, dönüşüm modeli sunuyor.

Pek çok kişinin uyguladığı ve çok başarılı sonuçlar aldığı  T-İnsan Modelini mutlaka deneyin… Göreceksiniz, olacak, olduracaksınız…

Çünkü;
“Daha zeki ya da güçlü olanlar değil, değişime en fazla ayak uyduranlar ayakta kalır” Charles Darwin – 1809

24 Haziran 2017 Cumartesi

Kadının Derdi

Av. Feyza Altun'un ikinci kitabı "Kadının Derdi". Daha önce ilk kitabı Kadının Fenni'ni de bloğumda paylaşmıştım.
Yazar, yeni kitabını, kendi hatalarına bakmadan, özeleştiri yapmadan, acımasızca eleştirmeyi seven, sürekli dedikodu yapan, hiç "Ben olsaydım ne yapardım", "Ya benim başıma gelseydi" ya da "Başıma gelebilir" demeyen insanlara mesaj niteliğinde kurgulamış durumdadır. Hayattaki iyi ya da kötü tüm hatalar için yer yer hikayelerle, yer yer tespitlerle anlatımını zenginleştirmiştir. Özellikle evliliklerin ihanetle sonuçlanmasını ve insanların buna verdikleri tepkileri değerlendirerek ele almaktadır. Ayrıca kitapta bazı hukuki konularda yasal boyutta aktarılmıştır.
Yazar kitabını bencil olma lüksü olmayan tüm kadınlara armağan etmektedir. Keyifli okumalar.

Arka Kapak

“Beni, bu kitabı yazmaya iten bazı insanların ikiyüzlülüğü oldu. Kendi yanlışlarını görmeden, özeleştiri yapmadan, dar bir bakış açısıyla insanları linç eden, yeren ve dışlayan zihniyet, biraz garip gelecek ama benim motivasyonum oldu…”
Avukat Feyza Altun, kadının derdini ele alıyor, sorunlara çözüm önerileri getiriyor, kadın erkek ilişkilerine yansıyan ve ilişkileri açmaza sürükleyen noktalara değiniyor, yol gösteriyor. Altun, tespitleri ve öyküleriyle konuşulmayanları, üstü örtülenleri, yok sayılanları korkusuzca dile getiriyor… Kadının Derdi, hem kadınlar hem de erkekler için bir rehber niteliğinde…

22 Haziran 2017 Perşembe

SATRANÇ

9. İstanbul Kadıköy kitap günlerinden aldığım Stefan Zweig'in öykülerinden biri Satranç. Almanca aslından Türkçe çevirisi Ayça Sabuncuoğlu tarafından yapılmış bulunmaktadır. Eserin önyüzünde "İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür." ile okuyucuyu bağlıyor. Öykü, Zweig'ın psikolojiye ve Freud'un öğretisine duyduğu yoğun ilgiye bağlantılı olarak derin karekter incelemelerini içermektedir.

Arka Kapak

Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.
Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.
Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın son yapıtı Satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür.

25 Mayıs 2017 Perşembe

Akciğer

Akciğer 2016-2017 sezonu boyunca Moda Sahnesi ve Zorlu PSM'de sergilendi. Oyuna ilgi duyanların izlemesi tavsiye olunur.

Tanıtım
Ölümü yenmenin bir yolu da - belki de şimdilik bildiğimiz tek yol - neslin devamını sağlamak değil midir? Bizden sonra devam edecek dünyaya, bizden bir parça bırakmak. O parçada bizi biz yapan şeylerden hiç değilse birazının bu dünyada kalmaya devam edeceğine inanmak.
Ben çocuğumda yaşayacağım! Ve dünyada kalmaya devam edeceğim. Belki de sırf bu yüzden -bilincine varmadan- çocuklarımızı, bize benzemesi, bizim gibi davranması için bu kadar zorluyoruz. Gelecek dünyada onlarda var olmayı garanti altına almak için.
Peki ya bu gerçek dünyanın, bizim yaşam süremiz içinde yok olacağına dair bir kuşkumuz oluşursa.  Hadi daha somut söyleyelim: iklim değişikliğinin insan hayatını bizim yaşam sürecimiz içinde yok edebileceği ihtimalinin çok ciddi bir olasılık olduğunu öğrenirsek, yine de çocuk yapar mıyız? Yapmaya kalkarsak bunu nasıl rasyonelize ederiz? Nasıl akla uydururuz? Ya da yapmamaya karar verirsek, milyonlarca senelik bu dürtüye nasıl karşı koyarız?
Bu karşıtlık Akciğer'de; bir gerçeği görmek ve görmezden gelmek arasında bir ileri bir geri gidip gelen çaresiz bir çifte kara komedinin kumaşını dokuyor. Akciğer; iklim değişikliği eşiğinde ki bir dünyada, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan insanoğlunun bu sorusunu, ironik bir klişe ile soruyor; "Çocuk yapmalı mı yapmamalı mı? İşte bütün mesele bu?"
Bu soru, bir çiftin içine düştüğü boşluğu ima eden boş bir alanda, delicesine dönüp duruyor. Sorunun sorulduğu ana sıkışmış bu çift, bu sorunun olası binlerce cevabının yarattığı karmaşa ile kaosa doğru hızla ilerliyor. Ve bu kaos giderek oyunun kendi zamanını ve mekanını inşa ettiği bir yapıya, bir düzene doğru evriliyor.

Yazan: Duncan Macmillan
Çeviren: Barış Arman
Yöneten: Mehmet Birkiye
Işık ve Dekor Tasarımı: Cem Yılmazer
Kostüm Tasarımı: Şirin Dağtekin
Yapım Koordinatörü ve Yönetmen Yardımcısı: Zeynep Balkan
Yapım Sorumlusu ve Sosyal Medya: Beyza Şekerci
Reji Asistanları: Ömer Güneş, Doğa Halis
Işık Tasarım Asistanı ve Uygulama: Yasin Gültepe
Oynayanlar: Nergis Öztürk, Engin Hepileri
  


10 Mayıs 2017 Çarşamba

Fareler ve İnsanlar

Türkçesi Ayşe Ece tarafından kaleme alınan ve MEB'in 100 temel eser kategorisine dahil ettiği kitap, her yaşta okunabilecek ve içerisinde betimlediği toplumsal ve insanı değerlerle birlikte sosyolojik öneme sahip bir eser özellikleri taşımaktadır.

Arka Kapak

Pulitzer ve Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan John Steinbeck'in çağımızın toplumsal ve insani meselelerini ustalıkla resmettiği eserleri modern dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. Steinbeck romanlarında yalın ve keskin bir gerçeklik sunarken yine de her seferinde çarpıcı bir öykü ile çıkar okurunun karşısına. Tarihin bir kesitindeki dramı insani ayrıntıları kaçırmadan sergilerken, "tozpembe olmayan gerçekçi bir umudun" türküsünü dillendirir. Bu nedenle eserleri edebi değerleri kadar güncelliklerini de hiç yitirmemiştir.

Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisinin, zeki George Milton ve onun güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small'un öyküsünü anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli bir yer tutar. Steinbeck insanın insanla ilişkisini anlatmakla kalmaz insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişkileri de konu eder bu destansı romanında. Kitabın ismine ilham veren Robert Burns şiirindeki gibi; "En iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider..."

26 Nisan 2017 Çarşamba

İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You!

Kitap, Ferhan Şensoy'un Amerika'ya ortak bir tiyatro çalışması için gittiği dönemdeki gezi anekdotlarını içermektedir. Ustanın mizahi üslubu ile okuyucularının keyifli bir seyir geçirmesini sağlamaktadır.

"Garip bir yer Amerika. Sandığımdan da kelek. Kuzeyi daha başkadır mutlaka. Benim gittiğim çok özgün bir yer, ama Amerikalılık aynı. Amerikalılık diye bir şey var. Bunun ulusla, dinle, ırkla ilgisi yok. Dolarla ilgililer. Ortak dil, yeşil dolar. Her şey bir para getirmesi amacıyla yapılıyor, para getirmeyecek şey yapılmıyor. Niye yapılsın? Neye yararı var? Yaşam ticaretten ibaret. Bütün dünya büyük bir pazar, hatta artık onlara küçük geliyor, onlar yeni pazarlar arıyor. Onlar bunu kendi adlarına olduğu kadar, torunları için, çok kutsal olan aileleri için de yapıyorlar; yani bir devlet adına koşturuyorlar hepsi, onların ailelerinden oluşan devlet Amerika Birleşik Devletleri!"

"Bir gün tiyatroyu bırakabilirim ama ölünceye kadar yazacağım" diyen Ferhan Şensoy'u okumak kutsal terapidir.

Arka Kapak

"Şensoy" yazdığı ve sahnelediği sıçradışı oyunlarla daha çok dil inceliklerine dayanan mizah öğelerini kullanarak güncel olaylara eleştiriler getirmiştir. Geleneksel Türk Tiyatrosundan epik tiyatrosundan epik tiyatroya kadar çeşitli üsluplardan izler taşıyan bu çalışmalarıyla 20. yüzyıl sonlarında Türk tiyatrosunda kendine özgü bir yer edinmiştir.


16 Nisan 2017 Pazar

36.İstanbul Film Festivali

36.İstanbul Film Festivali, 5-15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirildi. Bu yıl festival kapsamında 3 film izledim. İçlerinden beni en çok etkileyen Mulholland Çıkmazı oldu. Film ile ilgili ayrıntılı bilgi ve tartışmalı açıklamalara erişmek için tıklayınız.
  • Kesişen Hayatlar / 2013 yapımı Suzanne ile dünya çapında övgü toplayan genç yönetmen Katell Quillevere’in, Fransa’nın tanınmış oyuncularını bir araya getiren üçüncü filmi, Maylis de Kerangal’in çoksatar romanının sinema uyarlaması. Birbirine bağlanan üç hikâyede yönetmen ilk olarak kaza geçiren genç bir sörfçüye, gencin hastanedeki anne-babasına ve son olarak da hayatta kalmak için kalp nakline ihtiyaç duyan bir anneye odaklanıyor. Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde dünya prömiyerini yapan film yaşamın belirsizliği, beden ve tesadüfleri son derece dokunaklı ve hümanist bir gözle ele alıyor. (http://film.iksv.org/tr/film/3389)
  • Ayrılık / Feriştah veNabi birbirlerine deli gibi âşıktır ama Feriştah’ın ailesinin Afganistan’dan kaçıp İran’a göçetmesi ikisini ayrı düşürmüştür. Bir şekilde tekrar birleşmenin hayallerinikurarken başlarına yeni bir dert açılır: kan davası. Nabi’nin ne Afganistan’dane de İran’da kalması mümkün değildir, aksi takdirde öldürülecektir. Bu nedenleNabi, birlikte Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçecekleri bir kaçış planı yapar veFeriştah’ı almak için kaçak olarak İran’a gelir. Fakat genç âşıkların önüne sürekli yeniengeller çıkar. Gazetelerde korkunç sonuçlarını okuduğumuz,mültecilere yasadışı yollarla sınır geçme vaat edilen kaçış planlarının iç yüzünü, çaresiz iki âşığın etkileyici hikâyesi eşliğinde izliyoruz. (http://film.iksv.org/tr/film/3310)
  • Mulholland Çıkmazı / Çoğu eleştirmene göre David Lynch’in başyapıtı, hatta tüm zamanların en iyi filmlerinden biri... Gösterime girdiği günden bu yana müthiş övgüler toplayan, kimilerinin hiçbir şey anlayamamaktan şikâyet ettiği ama hemen herkesi gizemli güzelliğiyle büyüleyen, karşı konulmaz bir rüya/kâbus... Mulholland Çıkmazı ünlü olmak hayaliyle Hollywood’a gelen genç bir aktrisin, hafızasını kaybeden bir kadınla tanışması ve bu ikilinin giderek gerçeküstü bir yolculukta kaybolmasını anlatıyor. Sayısız unutulmaz sahneye sahip olan bu modern klasiği, dijital restore edilmiş kopyasıyla sinema perdesinde izleme deneyimi kaçırılmayacak bir fırsat. (http://film.iksv.org/tr/film/3475)

13 Mart 2017 Pazartesi

Seve Seve Aldattım

Kitabın yazarı Prof.Dr. Emre Alkin, İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat bölümü mezunu bir akademisyen. Her şey'in ekonomi olmadığını, yazmış olduğu çıtır kitabı 'Seve Seve Aldattım' ile okuyucularına aktarıyor. 14 tane farklı aşk hikayesinin olduğu kitapda her hikayedeki kahramanlar kendilerince aşk tanımlarını yapıyor ve hikayeler tamamlandığında seve seve aldatılmıyormuş diyebiliyorsunuz...

Arka Kapak

Alıştığın mutsuzluk için keşfetmediğin mutluluktan vazgeçme…


“Aşk şudur... Aşk budur...” Sıkılmadın mı dinlemekten bu tarifleri?
Sıkıldın tabii… Sana on dört tane aşk hikâyesi yazdım o yüzden.
Her biri birbirinden ayrı. Başkasına delicesine âşık olan da var, kendine âşık olan da. Kendinden başka herkesi kandıran da var, sadece kendini kandıran da…

Unutulmaz aşklar da var, unutulup gidenler de...
Tarif yok, ders yok, ana fikir yok... Olduğu gibi oku diye… Kararını sen ver, tarifi sen yap… ya da yapma...

Hikâyenin kahramanlarını tanırken “Tam da ben” diyeceksin belki… “Tam da benimki” de diyebilirsin. Onu, bunu, şunu değil… “Bizi” yazdım aslında... Üzerine alınan olabilir... Bilemem… Bildiğim tek şey var…
Aşk güzel şey… Acıtan aşk değil… “Aşk” diye tarif ettiğimiz, aşkla alakası olmayan duygular...
Onları da bulacaksın bu kitapta...
Hepsini anlattım...

27 Şubat 2017 Pazartesi

İllüzyonel Pazarlama

İllüzyonel pazarlama, dijitalin yeni normal olduğu bir dünyada tüketicilerin bilinçaltına hitap ederek etkileşime ikna etmenin yeni tekniklerini aktarmaktadır.
Kitap, illüzyonel pazarlama yaklaşımını etkinliğini kanıtlamış hikayeleştirme (storytelling), kullanıcı deneyimi (user experince-UX) ve oyunlaştırma (gamification) teknikleri kullanarak tüketicileri markanıza bağlamayı ve müşteri sadakatini arttırmayı vaadediyor.
Pazarlamada insan odaklı davranışşal psikolojiden yararlanıldığı pazarlama 4.0 karmasında illüzyonel pazarlama; tüketicilerin bilinçli dikkatini çekmenin gittikçe zorlaştığı gerçeğinden hareketle bilinçaltına yani eski beyine hitap etme düşüncesine dayanmaktadır.
Kitap, dijital devrimde büyük resim, dijitalleşen dünyada markaların yeni sorunları, yeni silahları, illüzyonel pazarlama, hikayeleştirme, kullanıcı deneyimi, oyunlaştırma bölümlerinden oluşmaktadır. İlk olarak, dijitalleşmenin asıl vaadinin ne olduğu ve henüz çok başında olduğumuz bilgi çağında, bizi nelerin beklediğine dair ipuçları verilmektedir. Ardından bilgi okyanusları içinde tüketicilerin aktif ve bilinçli olarak dikkatini çekmenin zorlaştığı 'dikkat ekonomisi' anlatılmaktadır. Markaların bu çağda yaşadığı yeni zorluklar, pazarlamada tümüyle etkisizleşen teknikler ve yeni yönelimler incelenmektedir. Son olarak, "illüzyonel pazarlama teknikleri" olarak adlandırılan, markaların takım çantasındaki yeni araçlar, güncel örnekler ve eğlenceli bir üslupla incelenmektedir.

Arka Kapak

“Pazarlama biliminde son dönemde öne çıkan davranışsal psikolojinin önemini ortaya koyan İllüzyonel Pazarlama kitabı, güncel örnekleriyle akademik dünyaya ve iş çevrelerine yeni çağda pazarlama pratiklerini bir kılavuz niteliğinde anlatıyor...”

Marmara Üniversitesi; Prof. Dr. Serdar Pirtini

“Bu kitap size tüketicilerin bilinçaltına hitap etmeniz için nedensellik, analiz ve ispatların ötesinde derinlemesine teknikler sunan eşsiz bir kılavuz niteliğinde.”

Chief Scientist, Lithium Teknoloji; Dr. Michael Wu

“Dijitalleşmede gelecek yok! Çünkü gelecek zaten tamamen dijital...” dediğimiz şu günlerde, tam zamanında geldi İllüzyonel Pazarlama!Pazarlamanın P’siyle alakası olmadığını düşünenler dahi okumalı!..”

Fütürist; Ufuk Tarhan

“Birçok kaynak yakın gelecekte tükenecek, bunlar arasında akaryakıt, su ve dikkatimiz sayılabilir. Evet dikkat ekonomisi çağındayız ve insanların zamanı, odağı ve dikkati hiçbir dönem olmadığı kadar kısa.Peki, pazarlamanın olmazsa olmazı iletişim kanallarında bunu nasıl sağlayacağız? Çokça deneyim, biraz hikâyeler ve azıcık oyun; bence İllüzyonel Pazarlama için müthiş bir tarif. İnsanoğlu kadar eski olan bu yaklaşımlar günümüzdeki pazarlama iletişimlerinin tekdüzeliğini bitirecek ve geleceğini kurtaracak! Nasıl derseniz, kitabı çevirmeye başlayın, Adnan Ertemel hocamız size anlatsın.”

Oyunlaştırma kitabı yazarı; Ercan Altuğ Yılmaz

“Sadece pazarlama alanındaki insanları değil, pazarlamaya ilgi duyan herkesi içine çekecek, onlara yeni pencereler açacak bir kitap olmuş. Başta yazarı olmak üzere emeği geçen herkesin eline ve yüreğine sağlık.”

Yazar; Sinan Sülün

“Elinizdeki kitap dijitalleşme farklı boyutlara evrilirken işin mutfağından teknikleri öğrenmek, nereden nasıl başlayacağım sorularına cevap almak için en doğru kaynak.”

Google Developer Expert on UX; Oytun Eren Şengül

21 Şubat 2017 Salı

Beyin Senin Hikayen

Bu kitap, beyninin yaşadıklarınla birlikte nasıl şekillendiğinin ve yaşamının beynin tarafından nasıl şekillendirildiğinin hikayesi. İnsanlarla yaptığınız günlük konuşmalardan kültür birikiminize kadar, yaşamınız boyunca kazandığınız bütün deneyimler, beyninizdeki mikroskobik ayrıntıları biçimlendirir. Nöral açıdan bakıldığında kim olduğunuz, nerede bulunmuş ve neler yapmış olduğunuza bağlıdır. Beyniniz yorulmak bilmeden biçim değiştirir ve sahip olduğu devreler sistemini sürekli olarak yeniden kurar. Deneyimleriniz benzersiz olduğundan, beyninizdeki nöral ağların içerdiği geniş ve ayrıntılı örüntüler de benzersizdir. Beyniniz yaşamınız boyunca değişmeye devam edeceğinden, kimliğiniz de aslında yer değiştiren bir hedeften farksızdır; nihai varış noktası yoktur.
Kitap, bir nörobilimcinin gözünden insan olmanın anlamını sorgulamaktadır. Yazar aynı zamanda  The Brain isimli belgeselin hazırlayıcısı ve sunucusudur. Zaman algısı, görme, sinestezi ve nörobilimin hukuk sistemi ile kesişimi, Dr Eagleman'ın üzerinde çalıştığı başlıca konulardır. 

Arka Kapak

Büyük ilgi gören kitabı Incognito ile nörobilimi geniş kitlelerle buluşturan David Eagleman, bizi içimizdeki kozmosa doğru hızlı ve nefes kesici bir yolculuğa çıkarıyor: Gerçek nedir? "Sen" kimsin? Nasıl karar veriyorsun? Beynin neden başkalarına ihtiyaç duyuyor? Teknoloji "insan olmak"ın anlamını değiştirebilir mi?

Durak durak ilerleyen bu büyüleyici yolculuk ekstrem sporlar dünyasından ceza hukukuna, yüz ifademizden beyin ameliyatlarına, içgüdülerden ölümsüzlük arayışına kadar uzanıyor. Yol üstünde, muazzam karmaşıklık barındıran beyin hücreleri ve onları birbirine bağlayan trilyonlarca sinirin arasında görmeyi pek de beklemediğiniz bir şey beliriyor: kendiniz.

"Nörobilimin dahice yazılmış hali. Soluksuz okunuyor."
-Guardian-

5 Şubat 2017 Pazar

Huzursuzluk

"Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın anne!" Hüseyin'in annesine söylediği tuhaf ama bir o kadar da etkileyici bir cümleydi...
İsmail'in Meleknaz'ın hikayesine duyduğu saf ve derin tutku, hırslı, kariyer, mal mülk düşkünü, batı özentisi ile yaşayan insanların gölgesinden sıyrılmak istemesidir. Tüketen insanın üreten insandan daha değerli olduğu bu yanlış ve ahlaksız döneme tahammülü kalmayışındandır.
"Bu Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti" ve ölmeden önce söylenen "ben insandım." cümleleri okuyucuyu hikayenin içinde ruhsal dolaşıma sürüklüyor.

Zülfü Livaneli'nin Türk Edebiyatına kazandırdığı romanı okuduktan sonra da linke göz atabilirsiniz.

Arka Kapak

Merhamet zulmün merhemi olamaz!
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.

Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.

Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.

29 Ocak 2017 Pazar

Dördüncü Sanayi Devrimi

Kitabın yazarı Klaus Schwab. Profesör Klaus Schwab, Davos toplantılarının düzenleyicisi Dünya Ekonomik Forumu'nun kurucusu ve başkanıdır.  Kamu ve özel sektör işbirliğinin önde gelen platformlarından biri olan Forum, dünyanın farklı bölgelerinde sayısız işbirliği ve uluslararası girişim faaliyeti yürütmektedir.
Kitap, insanlığın dönüşümünü de içerisinde barındıran teknolojik devrimi nasıl anlamak, yorumlamak ve biçimlendirmek gerektiğine dair bilgiler içermektedir.
Dördüncü sanayi devrimi, bir başka adıyla "Sanayi 4.0", yapay zeka, robotik, nesnelerin interneti, özerk taşıtlar, 3D yazıcılar, nanoteknoloji, biyoteknoloji, malzeme bilimi, enerji depolama ve kuantum bilgi işlem gibi yeni teknolojik atılımların çok farklı alanlarda iç içe geçerek insanlara, şirketlere, ülkelere ve dünyaya katkı sağlayacağı bir yapıdır. Kitap, teknolojinin ekonomik, sosyal, kültürel ve insani bağlamları nasıl yeniden biçimlendireceği ve bununla ilgili kapsayıcı ve küresel bir ortak görüşü sunmaktadır.
Derin Değişim -Teknolojinin Dönüm Noktaları ve Sosyal Etkisi başlıklı araştırma raporuna göre 23 teknoloji noktaları;
  1. İmplante Teknolojiler
  2. Dijital Varlığımız
  3. Yeni Arayüz olarak Görüş
  4. Giyilebilir İnternet
  5. Her Yerde Mevcut Bilgi İşlem
  6. Cebinizdeki Süper Bilgisayar
  7. Herkes İçin Depolama
  8. Nesnelerin İnterneti ve Nesneler İçin İnternet
  9. Bağlantılı Ev
  10. Akıllı Şehirler
  11. Kararlar İçin Büyük Veri
  12. Sürücüsüz Otomobiller
  13. Yapay Zeka ve Karar Alma
  14. YZ ve Beyaz Yaka İşler
  15. Robotik ve Hizmetler
  16. Bitcoin ve Blockchain
  17. Paylaşım Ekonomisi
  18. Devletler ve Blockchain
  19. 3D Yazıcılar ve İmalar
  20. 3D Baskı ve İnsan Sağlığı
  21. 3D Baslı ve Tüketici Ürünleri
  22. Tasarım Canlılar
  23. Nöroteknolojiler
Döüşüm noktaları, olumlu-olumsuz, bilinmeyen, hem olumlu hem olumsuz olabilecek etkiler, gerçekleşmekte olan değişimler bir arada gözler önüne serilmektedir.

İçinde bulunduğumuz dijital dünyada kitap sadece bilişim ile ilgilenen bireylere değil, herkese hitap etmektedir.
Arka Kapak
 Her şeyin ötesinde bu kitap teknoloji ile toplumun nasıl bir arada var olduğunu vurgulamayı amaçlıyor. Teknoloji, üzerinde herhangi bir kontrolümüz olmayan dışsal bir kuvvet değildir; "kabul et ve birlikte yaşa" ile "reddet ve onsuz yaşa" arasında ikili bir tercihle kısıtlanmış değiliz. Bunun yerine, dramatik teknolojik değişimi kim olduğumuz ve dünyayı nasıl gördüğümüz üzerinde derinlemesine düşünmek için bir davet olarak almalıyız.
Teknolojik devrimden nasıl yararlanacağımız üzerinde ne kadar çok düşünürsek kendimizi ve bu teknolojilerin içerdiği ve mümkün kıldığı temelde yatan sosyal modelleri o kadar daha iyi inceleyebilir ve bu devrimi dünyanın durumunu iyileştirecek tarzda biçimlendirme fırsatına o kadar çok sahip olabiliriz.
Dördüncü sanayi devrimini, onun bölücü ve insanlığa zarar verici olmaktan çok insanı güçlendirici ve insan odaklı olmasını sağlayacak şekilde biçimlendirmek sadece tek bir sosyal paydaşın ya da sektörün veya herhangi bir bölge, endüstri ya da kültürün görevi olamaz.
Bu devrimin temel ve küresel doğası onun bütün ülkeler, ekonomiler, sektörler ve insanları etkileyeceği ve onlar tarafından etkileneceği anlamına geliyor. O nedenle akademik, sosyal, politik, ulusal ve sektörel sınırların ötesine geçen çok paydaşlı işbirliğine dikkat ve enerji yatırmamız belirleyici önem taşıyor.
Bu etkileşimler ve işbirlikleri olumlu, paylaşılan ve umut dolu anlatılar yaratmak ve dünyanın her yerinden bireylere ve gruplara gelişmekte olan dönüşümlere katılma ve bunlardan yarar sağlama imkanı vermek için gereklidir.

9 Ocak 2017 Pazartesi

ÖZ

Greg McKeown'un Öz isimli kitabı, okurlarına daha az çabalayarak, daha çok şey başarmanın sırrını anlatıyor. Kitap, Öz (Bir Özcünün temel zihniyeti nedir?), Keşfet (Hayati olan birkaç şeyi, önemsiz olan pek çok şeyden nasıl ayırabiliriz?), Ele (Önemsiz olan pek çok şeyden nasıl kurtulabiliriz?), Gerçekleştir (Hayati önemdeki birkaç şeyi nasıl neredeyse çaba sarf etmeden gerçekleştirebiliriz?) bölümlerini içermektedir. İçindeki Özcü'yü keşfetmek, özcü olan ve olmayan arasındaki farklar üstünde düşünerek kendine yeni bir bakış açısı oluşturmak isteyenler için yol gösterici bir rehber niteliği taşımaktadır.

Arka Kapak
  • Kendinizi aynı anda çok fazla şeyle uğraşırken mi buluyorsunuz?
  • Çoğunlukla çok meşgul olmanıza rağmen verimsiz mi çalışıyorsunuz?
  • Sürekli başkalarının planlarını uyguluyor gibi mi hissediyorsunuz?
  • Aynı anda hem çok çalıştığınızı hem de yetersiz olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Cevabınız evetse, yalnız değilsiniz. Öz'ün yolu çıkış noktanız olabilir.
'Her şeyi yapabilirim' dürtüsünden kurtulabilir ve 'Doğru şeyi, doğru şekilde, doğru zamanda' yapmanın gücünü keşfedebilirsiniz.
Öz, bir şey daha yapmanın bir yolu değildir; her şeyi yapmanın farklı bir yoludur. Özcü olmayan bu dünyanın dayatmalarından boğulduğunuzu hissediyorsanız, merak etmeyin. Öz zamanı başlıyor.

"Özcülük, hayatın en büyük bulmacalarından birinin anahtarını elinde tutuyor: Daha çok şey başarmak için nasıl daha az şey yapabiliriz?"
-Adam Grant-

"Kendini maksimalist olarak tanımlayan ve her zaman her şeyi yapmak isteyen benim için, bu kitap bir meydan okumaydı ve beni geliştirdi. Sadece az değil, iyi de çalışmak istiyorsanız, siz de mutlaka okumalısınız."
-Chris Guillebeau-